Kürk Mantolu Madonna
Madonna delle Arpie
Madonna delle Arpie, 1517 yılında Andrea del Sarto tarafından çizilen ve Andrea del Sarto'nun Yüksek Rönesans sanatına yaptığı en büyük katkı olarak gösterilen resim.
Yanında melekler ve azizler (Aziz Bonaventura ve Evangelist John) olduğu halde, bir kaide üzerindeki Bakire Meryem ve çocuğu tasvir eden resimde, Leonardo'yu anımsatan bir hava ve piramit biçimi bulunuyor. 1517'de San Francesco dei Macci'nin manastırı için tamamlanan eser, şimdi Uffizi'de sergileniyor.
Türk yazar ve şairi Sabahattin Ali'nin 1943 tarihli romanı Kürk Mantolu Madonna'daki Maria Puder isimli karakter, Madonna delle Arpie tablosundaki Bakire Meryem'e benzetilerek tasvir edilmiştir.
Romandaki Raif Efendi karakteri aklında yarattığı kadını bu tabloda görmüş ve eserde bu saf aşk anlatılmıştı.
Romanın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi’dir. Raif Efendi içine kapanık, melankolik ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır.
ROMANDAKİ KÜRK MANTOLU MADONNA
Romanın özeti şöyle yapılabilir:
“Raif Efendi, 20’li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin’de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea del Sarto tarafından yapılmış ‘Madonna delle Arpie’ isimli tablodaki Madonna’nın portresine benzediğini düşünür (yukarıdaki tablo).
Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini farketmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seanslarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder’dir. Maria, Raif’in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir.
Maria’nın karakteri Raif’e göre daha dominanttır. Kendisinin bir erkek gibi özgür yetiştiğini, canı ne isterse onu yaptığını Raif’e anlatır. Hatta Raif’i de çok naif bulduğunu dile getirir. İkisi bu özellikleri sayesinde birbirlerini tamamlarlar ve uzun süren bir arkadaşlık başlar. Raif Maria’yı çok sevmektedir fakat Maria’nın kendisine olan hislerinden emin olamaz. Yine de onun her istediğini yapmaya çalışır. İkisi beraber rüya gibi günler geçirirler fakat her zaman olduğu gibi bu romanda da hikayenin sonu kötü biter.
Kurgu değil, gerçek. Maria Puder, Sabahattin Ali’nin gerçek aşkıydı..
Bir gün Raif, babasının öldüğünü öğrenir. Havran’a dönme kararı alır. Maria ile burada mektuplaşmaya devam edecektir. Birkaç mektuptan sonra, Maria’nın mektupları kesilir. Raif bunu hayra yormaz ve Maria’nın kendisinden sıkıldığını, vazgeçtiğini düşünür. Raif’in asla bitmeyecek olan kasvetli günleri burada başlar. Sevmediği bir kadınla evlenir. Ancak mektupların kesilmesinden tam on yıl sonra Raif, Maria’nın akrabasını Ankara’da görür. Ondan da Maria’nın öldüğünün haberini alır. Üstelik Maria’nın mektuplarında sadece ‘iyi haber’ olarak nitelendirdiği gerçeği de o anda öğrenir. On yıl önce Maria, Raif ile kız çocuklarını dünyaya getirdikten birkaç ay sonra ölmüştür.
Ölümünün yaklaştığını anladığında, bu güzel günleri kaydettiği defterinin yakılmasını genç iş arkadaşından rica eder. Genç iş arkadaşı da Raif Efendi ile ilgili bu gizemi çözmek ve onu daha yakından tanıyabilmek için defteri okur.”
- Okan Demir 18 Aralık
- Süleyman Saim Tekcan 18 Aralık
- Reshad Strik 16 Aralık
- Derya Uluğ 15 Aralık
- Balım Sultan 12 Aralık
- Charles Leclerc 10 Aralık
- Aka Gündüz Temur 09 Aralık