FB TW PIN NWS

Milletler Cemiyeti

Milletler Cemiyeti

Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı içinde uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla; uluslararası siyasal bir örgüt kurulması düşüncesi ile İsviçre, Hollanda, Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde özel ve resmi çevrelerde doğmuştur. ABD Başkanı Woodrow Wilson, 1916’dan başlayarak bu düşünceyi benimsemiş, denizlerin serbestliğini sağlayacak, savaşı önleyecek, ülke bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığı güvence altına alacak, silahsızlanmayı düzenleyecek uluslararası bir örgütün kurulmasını savunmuştur.

Paris Barış Konferans’ının 25 Ocak 1919’da yapılan toplantısında; uluslararası barışı ve güveni sağlayacak ve devam ettirecek bir Milletler Cemiyeti kurulmasına karar verilmiştir. Bu kararı yerine getirmek için bir komisyon kurulmuştur. Komisyonun hazırladığı sözleşme 28 Nisan 1919 tarihinde Konferans Genel Kurulu’nda kabul edilmiş ve böylece Milletler Cemiyeti kurulmuştur. 20 yıl süreyle dünya milletlerine hizmet veren bu cemiyet, tüm çabalara rağmen İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememiştir. Savaş sonrası 18 Nisan 1946’da Cenevre’de toplanan konferans, XXI. Genel Kurul Toplantısıyla cemiyetin dağılmasına karar vermiştir. Her savaş sonrası antlaşmalarına önsöz olarak konması şartını getiren Milletler Cemiyeti Yasası; Bir Başlangıç Bölümü ve 26 maddeden oluşmaktadır.

Milletler Cemiyeti’nin Önemi ve Örgüt Yapısı
Milletler cemiyeti: Milletler Cemiyeti Komisyonları, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Çalışma Örgütü olarak üç alt kademeden oluşuyor. Bu üç alt bölüm, Sekreterya olarak bilinen organa bağlanmıştır. Ardından Konseye bağlanan bu alt bölümlerin en üst makamı ise Milletler Cemiyeti Meclisi’dir. Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin başlangıç bölümündeki, cemiyetin genel amaçları ile üyelerinin yüklendikleri sorumluluklar şöyle belirlenmiştir:

1- Uluslararasında işbirliği geliştirmek ve uluslararası barışı ve güvenliği sağlamak için, savaşa başvurmamak konusunda birtakım yükümlülükleri kabul etmek,
2- Gizlilikten uzak, adaletli ve onurlu uluslararası ilişkiler sürdürmek; Hükümetlerdeki bundan böyle eylemsel davranış kuralı kabul edilen uluslararası hukuk kurallarına kesinlikle uymak,
3- Örgütlenmiş halkların karşılıklı ilişkilerinde adaleti korumak ve antlaşmalardan doğan bütün yükümlülüklere tizlikle saygı göstermek…

Sözleşme 26 maddeden oluşur. Üyelik ve örgütün yapısı, barışın sürekliliğini sağlamak, antlaşmalar, uluslararası işbirliği ve uluslararası yönetim, sözleşme hükümlerinin değiştirilmesi gibi hususları belirleyen bir metinler ise:

1- Cemiyete üye kabulü, Genel Kurul üçte iki çoğunluğunun kararıyla olacaktı. (Madde1).
2- Cemiyet, bir Genel Kurul, bir Konsey ve bunlara yardım eden bir Sürekli Sekreterlikten oluşacaktı (Madde 2).
3- Cemiyet üyeleri, barışın sürekliliğini sağlamak için, uluslararası silahların en düşük bir düzeye indirilmesi zorunluluğunu kabul ediyorlardı (Madde 8).
4- Cemiyet, üyeler arasındaki çıkacak anlaşmazlıklarda hakemlik yapabilecek ya da bunları Konsey’de inceleyecekti (Madde 12).
5- Barışın sürekliliğini sağlayan hakemlik antlaşmaları gibi uluslararası yükümlülükler ve Monroe Doktrini gibi bölgesel anlaşmalar, bu sözleşmenin hiçbir hükmüyle bağdaşmaz sayılmayacaktı (Madde 21).
6- Savaştan sonra bağımsızlığına kavuşan ve kendi kendilerini yönetme yeteneğinden henüz yoksun halkların oturduğu ülkelere, kendi kendilerini yönetmeye yetenekli olacakları zamana kadar, cemiyet adına yönetimlerine bir mandatör (himayeci-koruyucu) seçilebilecekti (Madde 22) ‘dir.

Milletler Cemiyeti’nin Tarihi Çöküş Sebepleri
1- Cemiyetin bünyesinde savaşı önleyici tedbirlerde boşluklar mevcuttu ve yatırımlar yetersizdi.
2- Sözleşmenin 10. maddesi mütecavizi tayin etmediğinden, bu madde barışı korumada yetersiz kalıyordu.
3- Önemli konularda oy birliği prensibini uygulanması, politik ve hukuki sorunların çözümünü engelliyordu.
4- Barışı koruyacak ve devamlı kılacak uluslararası zihniyet yetersiz ve noksandı. Habeşistan Olayı, 1937 Japon taarruzu ve 1 Eylül 1939 tarihinde Alman ordularının Polonya’ya taarruzu ile başlayan II. Dünya Savaşı, Milletler Cemiyeti’ni etkisiz hale getiren gelişmeler arasında gösterilebilir.
5- Paris Barış Konferans’ında hazırlanan antlaşmaların bir parçası olması.
6- Amerika Birleşik Devletleri’nin Milletler Cemiyetinden ayrılması, önemli bir uluslararası gücün yitirilmesine ve cemiyetin etkinliğinin kaybetmesine neden oldu.
7- Bir yandan insan haklarının korumaya çalışıp diğer taraftan kolonileşme ve manda sistemi ile sömürge arayışı içine giren devletler cemiyetin genel amacına ve işleyişinde çelişkiye yol açmaları.

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne Katılması ve Cemiyetle Olan İlişkileri
Milletler Cemiyeti’nin ortaya atıldığı Paris Barış Konferansında Türkiye, Osmanlı Devleti olarak Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan İttifak devletleri içinde yer aldığı için, herhangi bir katılım gösterememiştir. Fakat Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve aynı esnada verilen Kurtuluş Savaşı mücadelesinin sonlarında 14 Kasım 1922’de İsmet İnönü Paşa Lozan Konferansında bir açıklama yaparak barış antlaşması sonrasında Türkiye’nin Cemiyet’e üye olmaktan memnun olacağını ifade etmiştir. Fakat yapılan görüşmelerde “Misak-ı Milli” sınırlarında bulunan Musul’un çözüme kavuşturulamaması dolayısıyla Türkiye’nin üyeliği gerçekleşmemiş, Musul sorunuyla ilgili cemiyetin tutumu da taraf olduğu güçlü devletleri savunduğu gerekçesiyle kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne 18 Temmuz 1932 yılında üye olmuştur; ancak bu tarihten önce de cemiyetin konferanslarına katılmış, silahsızlanma komisyonuna dahil olmuş ve yapılan insani yardım ve etkinliklere katılım göstermiştir. Türkiye’nin cemiyete katılması, yüksek bir milli insanlık fikrinin kanıtıdır. Türk milleti, kendi topluluğu dışında olanlara yabancı ve düşman gözü ile bakmadığı gibi, dünya barışı ve milletlerin saadeti için çalışmayı bir görev olarak kabul etmektedir. Atatürk, bir nutkunda bütün dünya milletlerinin barışa olan özlemlerini şöyle belirtmiştir: “Dünya ve dünya milletleri arasında sükun ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.” Atatürk’ün öncülüğünde kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti zamanla uluslararası kamuoyunda diplomatik statü olarak çok iyi bir yer edinmiştir. Yabancı devlet başkanlarıyla dostane ilişkiler kurulmuş ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca her zaman barıştan ve huzurdan yana olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin şaşmaz politikası ve Atatürk’ün en güzel sözlerinden biridir “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”.