Bombayı Yılmaz Erdoğan Patlattı
2006-09-22
Geçtiğimiz yıl ilk filmini çeken Ulaş İnaç’ın filmi ‘Türev’in nasıl olup da Altın Portakal’a ulaştığının epey spekülasyonu yapılmıştı. Yılmaz Erdoğan, ‘ayaküstü’ gerçekleştirdiği gösteride geçen yılın perdesini araladı.
Evvelki senenin Altın Portakal adayı, geçen senenin jüri üyesi Yılmaz Erdoğan, açılış gösterisinde, söz sanatı dairesinde ‘içini döktü’. Bunu da, festival başkanlarının ve açıkhava tiyatrosunu dolduran binlerce davetlinin huzurunda, onlara keyif vererek ve her ettiği kelamı onlara alkışlatarak yaptı. Elbette herkesin, ünlü komedyenin söylediklerine kendi getireceği bir yorum olacaktır; ama benim ilk aklıma gelen, festivalin ve festivalciliğin ulaştığı ‘muassır medeniyet’ derecesi oldu.
Türkiye’de sinema festivallerinde çıkan olayları şöyle bir hatırladığımda, sahnede söyleği ustalıklı sözlerin ardından, bir veya birden çok kişinin Erdoğan’ın üzerine yürüyüp, ‘sille tokat’ sahneden alaşağı ettiği halüsinasyonu oluştu bende bir an. Ama hemen kendime geldim (hem de alkışlarla, alkışlarla…), en baştakinden en sondakine tüm izleyenler gülmekten kırılıyordu, avuçlar patlarcasına alkış yağıyordu sahneye.
İşte o zaman ben, külahımı çıkarıp, saygıyla eğildim medeniyetin ve geniş gönüllülüğün önünde. Gerçi ara ara, sanki bana farklı bir kanal tahsis etmişler de, ben söylenenleri o mecradan alıyormuşum hissine de kapılmadım değil. [Şarlo’nun filmlerinin Rusya’da gözyaşları içinde seyredildiğini okumuştum vaktin bir yerinde; dünyanın geri kalanı ise gülerken koltuklarından düşüyordu aynı filmleri izlerken.]
OSCAR ALMASI ALTIN PORTAKAL ALMASINDAN KOLAY
Yine de Yılmaz Erdoğan’a benim tavsiyem, bundan sonraki filmleri için -artık katılmaya başladığı- Hollywood’daki festivalleri tırmalamaya devam etmesi. Bu gidişle, Oscar alması Altın Portakal almasından daha kolay olacak zannımca.
Kuraldır; jüride yaşananlar jüride kalır. Bir nevi ‘omerta’ yasası (sessizlik yemini) işler. Dost sohbetlerinde edilen birkaç cümleyi, bunu dışında tutarak söylüyorum elbette.
ERDOÐAN’IN ERKEN JÜBİLESİ
Eğer, jüride kim ne yaptı, kim ne dedi, kimin tavrı neydi gibi konuları, kör kuyuya “Midas’ın kulakları eşek kulakları” dercesine, açıkhavada çığırırsanız, jürilik kariyerinizde erken jübile yaparsınız; Erdoğan’da olduğu gibi! Onun da çok umurundaydı…
Her festivalde, festivali organize edenler, sonucu etkiler. Bunu, ‘jürinin kararlarına müdahale eder’ anlamında söylemiyorum; zaten jüri üyelerini seçerek bir yön çizilmiştir. Bu da doğaldır; ödüller, o jürilerin ödülleridir. Başka jüriler, başka birinciler üretir. Bu yarışmalar pek matematiğe gelmez; 100 metreyi en hızlı koşanı belirlemek denli kolay değildir. O yüzden, aynı filmlere değişik yarışmalardan farklı ödüller gelir.
DARBE KIVAMINDA MÜDAHALE!
Güvenilir bir kaynaktan aldığım duyuma göre, geçen sene, jürinin kararına dışarıdan (yani festivalden) hiç müdahale olmamış. Alkışlanacak bir olay; pek alışık olmadığımız kadar medenice bir duruş.
Ama Erdoğan’ın aktardıklarından anlaşılan, müdahale ‘dış’tan değil, (beklenmeyen, belki de beklenen) ‘iç’ten olmuş; darbe kıvamında neredeyse!
Jürinin kararları, başkanlığı üstlenmiş olan Ferzan Özpetek ve özellikle de Nuri Bilge Ceylan’ın etkili tutumlarıyla vücuda gelmiş. Özellikle Ceylan’ın ‘hızlı’ jüriliği, Erdoğan’ı ve diğerlerini dumura uğratmış. (Örneğin, efendiliğiyle tanınan Aytaç Arman, fırsat bulup da söze giremez hallere düşmüş.) Yarışma sonuçlarının ardından Ferzan Özpetek, Papa’ya, günah çıkarmaya gitmiş. (diyor Erdoğan, latife ederek.)
BÖYLE SONUÇ HANGİ FESTİVALDE VAR?
Sonuç, 5’er ödül kazanan iki yapım (Reha Erdem ve Kutluğ Ataman’ın filmleri), En İyi Film dalında verilen Altın Portakal ödülüne değer bulunmazken, senaryo, yönetmenlik, (paylaşılan bir En İyi Kadın Oyuncu ödülü hariç) oyunculuk, kurgu gibi ana dalların hiçbirinde ödüle değer bulunmayan ‘Türev’ prestijli heykelciğe ulaştı.
Dünyanın herhangi bir festivalinde En İyi Film seçilip de başka birşey seçilmeyen bir başka film ben hatırlamıyorum; olduğunu da sanmıyorum. O filme de yazık, bir anlamda; kolsuz, bacaksız, başsız bir gövde! Neticede ‘Türev’in ne bir vizyon başarısı oldu, ne de herhangi bir dünya festivalinden ödülü. Davet edildiğini dahi sanmıyorum. Değerlendirme, festival büyüklerimizin…
En İyi Film seçilmenin yalnızca prestiji olmadığının, aynı zamanda çok yüksek bir para ödülünü de beraberinde getirdiğinin altını çizmek gerekir. Bu ödül ki, herhangi bir sinemacının yeni proje finansmanına ilaç gibi gelir. Bu anlamda Erdem ve Ataman’ın yeni projelerinin bütçeleri de birer önemli darbe yemiş oldu.
SÖZ SIRASI REHA ERDEM’İN
Şimdi de Reha Erdem Ulusal Uzun Metraj Film yarışma jürisinde, Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes ödüllü filmi ‘İklimler’ ise yarışmada. Diğer 8 filmin hepsi de iddialı; yani Nuri Bilge’nin işi hiç de kolay görünmüyor.
Bakalım Altın Portakal, ağabey sözü dinleyecek mi? (Cannes’dan bahsediyorum; yanlış anlamayın.)
Evvelki senenin Altın Portakal adayı, geçen senenin jüri üyesi Yılmaz Erdoğan, açılış gösterisinde, söz sanatı dairesinde ‘içini döktü’. Bunu da, festival başkanlarının ve açıkhava tiyatrosunu dolduran binlerce davetlinin huzurunda, onlara keyif vererek ve her ettiği kelamı onlara alkışlatarak yaptı. Elbette herkesin, ünlü komedyenin söylediklerine kendi getireceği bir yorum olacaktır; ama benim ilk aklıma gelen, festivalin ve festivalciliğin ulaştığı ‘muassır medeniyet’ derecesi oldu.
Türkiye’de sinema festivallerinde çıkan olayları şöyle bir hatırladığımda, sahnede söyleği ustalıklı sözlerin ardından, bir veya birden çok kişinin Erdoğan’ın üzerine yürüyüp, ‘sille tokat’ sahneden alaşağı ettiği halüsinasyonu oluştu bende bir an. Ama hemen kendime geldim (hem de alkışlarla, alkışlarla…), en baştakinden en sondakine tüm izleyenler gülmekten kırılıyordu, avuçlar patlarcasına alkış yağıyordu sahneye.
İşte o zaman ben, külahımı çıkarıp, saygıyla eğildim medeniyetin ve geniş gönüllülüğün önünde. Gerçi ara ara, sanki bana farklı bir kanal tahsis etmişler de, ben söylenenleri o mecradan alıyormuşum hissine de kapılmadım değil. [Şarlo’nun filmlerinin Rusya’da gözyaşları içinde seyredildiğini okumuştum vaktin bir yerinde; dünyanın geri kalanı ise gülerken koltuklarından düşüyordu aynı filmleri izlerken.]
OSCAR ALMASI ALTIN PORTAKAL ALMASINDAN KOLAY
Yine de Yılmaz Erdoğan’a benim tavsiyem, bundan sonraki filmleri için -artık katılmaya başladığı- Hollywood’daki festivalleri tırmalamaya devam etmesi. Bu gidişle, Oscar alması Altın Portakal almasından daha kolay olacak zannımca.
Kuraldır; jüride yaşananlar jüride kalır. Bir nevi ‘omerta’ yasası (sessizlik yemini) işler. Dost sohbetlerinde edilen birkaç cümleyi, bunu dışında tutarak söylüyorum elbette.
ERDOÐAN’IN ERKEN JÜBİLESİ
Eğer, jüride kim ne yaptı, kim ne dedi, kimin tavrı neydi gibi konuları, kör kuyuya “Midas’ın kulakları eşek kulakları” dercesine, açıkhavada çığırırsanız, jürilik kariyerinizde erken jübile yaparsınız; Erdoğan’da olduğu gibi! Onun da çok umurundaydı…
Her festivalde, festivali organize edenler, sonucu etkiler. Bunu, ‘jürinin kararlarına müdahale eder’ anlamında söylemiyorum; zaten jüri üyelerini seçerek bir yön çizilmiştir. Bu da doğaldır; ödüller, o jürilerin ödülleridir. Başka jüriler, başka birinciler üretir. Bu yarışmalar pek matematiğe gelmez; 100 metreyi en hızlı koşanı belirlemek denli kolay değildir. O yüzden, aynı filmlere değişik yarışmalardan farklı ödüller gelir.
DARBE KIVAMINDA MÜDAHALE!
Güvenilir bir kaynaktan aldığım duyuma göre, geçen sene, jürinin kararına dışarıdan (yani festivalden) hiç müdahale olmamış. Alkışlanacak bir olay; pek alışık olmadığımız kadar medenice bir duruş.
Ama Erdoğan’ın aktardıklarından anlaşılan, müdahale ‘dış’tan değil, (beklenmeyen, belki de beklenen) ‘iç’ten olmuş; darbe kıvamında neredeyse!
Jürinin kararları, başkanlığı üstlenmiş olan Ferzan Özpetek ve özellikle de Nuri Bilge Ceylan’ın etkili tutumlarıyla vücuda gelmiş. Özellikle Ceylan’ın ‘hızlı’ jüriliği, Erdoğan’ı ve diğerlerini dumura uğratmış. (Örneğin, efendiliğiyle tanınan Aytaç Arman, fırsat bulup da söze giremez hallere düşmüş.) Yarışma sonuçlarının ardından Ferzan Özpetek, Papa’ya, günah çıkarmaya gitmiş. (diyor Erdoğan, latife ederek.)
BÖYLE SONUÇ HANGİ FESTİVALDE VAR?
Sonuç, 5’er ödül kazanan iki yapım (Reha Erdem ve Kutluğ Ataman’ın filmleri), En İyi Film dalında verilen Altın Portakal ödülüne değer bulunmazken, senaryo, yönetmenlik, (paylaşılan bir En İyi Kadın Oyuncu ödülü hariç) oyunculuk, kurgu gibi ana dalların hiçbirinde ödüle değer bulunmayan ‘Türev’ prestijli heykelciğe ulaştı.
Dünyanın herhangi bir festivalinde En İyi Film seçilip de başka birşey seçilmeyen bir başka film ben hatırlamıyorum; olduğunu da sanmıyorum. O filme de yazık, bir anlamda; kolsuz, bacaksız, başsız bir gövde! Neticede ‘Türev’in ne bir vizyon başarısı oldu, ne de herhangi bir dünya festivalinden ödülü. Davet edildiğini dahi sanmıyorum. Değerlendirme, festival büyüklerimizin…
En İyi Film seçilmenin yalnızca prestiji olmadığının, aynı zamanda çok yüksek bir para ödülünü de beraberinde getirdiğinin altını çizmek gerekir. Bu ödül ki, herhangi bir sinemacının yeni proje finansmanına ilaç gibi gelir. Bu anlamda Erdem ve Ataman’ın yeni projelerinin bütçeleri de birer önemli darbe yemiş oldu.
SÖZ SIRASI REHA ERDEM’İN
Şimdi de Reha Erdem Ulusal Uzun Metraj Film yarışma jürisinde, Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes ödüllü filmi ‘İklimler’ ise yarışmada. Diğer 8 filmin hepsi de iddialı; yani Nuri Bilge’nin işi hiç de kolay görünmüyor.
Bakalım Altın Portakal, ağabey sözü dinleyecek mi? (Cannes’dan bahsediyorum; yanlış anlamayın.)
- Pavel Durov 15 Kasım
- Aleksandr Lukaşenko 14 Kasım
- Cihat Aral 11 Kasım
- Şimal 10 Kasım
- Edi Rama 09 Kasım
- Ayşe Egesoy 08 Kasım
- Victor Osimhen 07 Kasım
- Muazzez İlmiye Çığ 80
- Gülşah Saraçoğlu 61
- George Washington 43
- Gülben Ergen 41
- Banu Alkan 40
- Yusuf Taha Lüleci 38
- Catherine Zeta Jones 36
- Richard Gere 34
- Milla Jovovich 31
- Recep Tayyip Erdoğan 31
- David Beckham 30
- Emilia Clarke 29
- Alexis Bledel 28
- Brad Pitt 25
- Carmen Electra 25