Prof. Dr. Yaşar Bilgin: Almanya’da hekimlik hayal değil ama prosedür çok zor
2022-04-05
Prof. Dr. Yaşar Bilgin: Almanya’da hekimlik hayal değil ama prosedür çok zor.
Finans Gündem Gazetesinin haberi: 05 Nisan 2022 - VOLKAN KARSAN - FINANSGUNDEM.COM
Tıbbı Almanya’da okudu, dahiliye ve kalp uzmanlığı yaptı, Türk-Alman Sağlık Vakfı’nın kurucularından oldu. Başta Türkler'in hastalıkları, göç-göçmen sağlığı üzerine önemli çalışmalara imza attı. Çok şey anlattı, genç Türk doktorlara mesajını da yolladı.
Ortadoğu ve Afganistan’daki savaşlar nedeniyle göçler, şimdi de Ukrayna… Yine yaşlılar, kadınlar, çocuklar göç yollarında… Belki de göçle sağlık ilişkisi ve etkileri konusunda en önemli akademik çalışmalar Almanya Giessen Üniversitesi’nde bir Türk profesör tarafından yapılıyor, yönetiliyor… Prof. Dr. Yaşar Bilgin… "Kazandıran Sohbetler"de bu seferki konuğumuz o bilim adamı…
"VAKFIMIZI ALMANYA'NIN EN TANINMIŞ, EN ETKİN KURULUŞLARINDAN BİRİ HALİNE GETİRDİK, GİESSEN’İN 200 SENELİK EN GÜZEL BİNASINI ALDIK, TAŞINDIK"
- Sayın Bilgin değerli hocam, Almanya’da Türk-Alman Sağlık Vakfı başta olmak üzere çok önemli çalışmalara imza attınız… Yarım asra yaklaşan Tıp hayatınızda başta Türk vatandaşlarına bir Lokman Hekim gibi yaklaşımınız ve bunun ötesinde önceki Cumhurbaşkanlarının hekimliğine uzanan kendi hikayenizi özetler misiniz?
- Tıbbiyeyi Almanya’da okumuştum. Yine burada önce dahiliye sonra da kalp uzmanlığını yaptım. 33 sene önce ihtiyaçtan dolayı Türk Alman Sağlık Vakfı'nı kurduk. Bilindiği gibi özellikle o dönemlerde Almanya'da gerçekten Türklerin çok önemli sağlık sorunları vardı. Öncelikle bu Alman doktorla Türk hasta arasında ilişki kurulmasının güçlüğünden kaynaklanıyordu. Bir de Türklerde Almanlara göre kalp hastalığı daha çok görülüyordu. Neticede bu sorunların çözümü için bir vakıf kurduk. Emeklerimiz kısa zamanda güzel sonuçlar verdi vakfımız büyüdü, sağlık konusunun yanı sıra eğitim konusuna da girdi. Şimdi kreşleri de çalıştırıyoruz ve günümüzde vakfımızı Almanya'nın en tanınmış, en etkin kuruluşlarından biri haline getirdik.
Son zamanda Giessen’in 200 senelik en güzel binasını aldık, onu restore edip oraya taşındık. Kuruluş dönemlerimizde Almanya'da üniversitede çalışan kalp mütehassısı tek Türk doktoru ben vardım. Genç bir doktor olarak çok popüler olmuştuk. Bütün basın bizi yazıyordu. Bu nedenle çok sayıda tanınmış kişi hastamız oldu, bu bağlamda rahmetli Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve birçok devlet adamının da sağlık kontrollerini yaptık, tedavi ettik. Emekli olmama rağmen üniversitede anlaşmalı olarak bölüm başkanlığı görevini de sürdürüyorum. Gerçekten Allah’a şükür ki çok etkin ve güzel bir meslek hayatımız oldu.
"GİESSEN ÜNİVERSİTESİ’NDE KÜLTÜRLERARASI TIP MERKEZİ ADI ALTINDA GÖÇMENLERE YÖNELİK BİR BÖLÜM OLUŞTURDUK, ALMANYA’DA TEK…”
- Göç ve göçmenliğin sağlık üzerindeki etkileri konusunda çok önemli araştırmalarınız, makaleleriniz var. Giessen Üniversitesi’nde bu konuda yapılan çalışmaları anlatır mısınız?
- Üniversitemizde Kültürlerarası Tıp Merkezi adı altında göçmenlere yönelik bir bölüm oluşturduk. Başta Hessen eyaleti olmak üzere tüm Almanya’da komplikasyon yaşayan yabancı hastalar bu merkeze yönlendiriliyor. Teşhis konamıyorsa, hasta ile ilişki kurulamıyorsa bize gönderiliyorlar ve biz kontrollerini yapıyoruz. Hem hastanın tedavi konusunda yolunu kolaylaştırıyoruz hem de bize yönlendiren doktora katkı sağlamış oluyoruz. Tıp eğitimi ve doktorların tedavi süreçlerinde aracılık yapmış oluyoruz. Özerk bir bölüm, kendi doktorları var, donanımı var. Model bir proje ve Almanya’da tek…
Bu yolda üniversitemizde önemli bilimsel çalışmalar yaptık. Mesela Türklerde daha yaygın olan damar sertliğinin sebeplerini araştırmak gibi… Midedeki mikroplardan yola çıkarak Türk toplumunda meydana gelen hastalıkların sebeplerini ve tedavilerini araştırmak gibi… Bunları önemli projeler haline dönüştürdük ve bu projelere Avrupa Birliği'nden de destek aldık. Türkiye’deki Diyarbakır, Malatya, İstanbul gibi değişik üniversitelerle iş birliği yaptık. Bu yapıyı üniversitelerarası bir bilimsel kurum haline getirmeye çalıştık ve başardık.
Bunun dışında bir de halkı da eğitmemiz gerekiyordu. Çünkü kişiler ne kadar çok bilgi ile donatılırsa o kadar iyi kendini koruyabilir. Bir kişi vücudundaki semptomları anlayıp anlatabilirse, algıladığını doğru tercüme ederse o zaman daha başarılı tedavi görebilir. Doğru uzmana yönlendirilip, doğru teşhislerle karşılaşabilir.
Üniversitemizde önemli bilimsel çalışmalar yaptık. Mesela Türklerde daha yaygın olan damar sertliğinin sebeplerini araştırmak gibi… Midedeki mikroplardan yola çıkarak Türk toplumunda meydana gelen hastalıkların sebeplerini ve tedavilerini araştırmak gibi… Bunları önemli projeler haline dönüştürdük ve bu projelere Avrupa Birliği'nden de destek aldık.
Bu işte elimizden geldiğince Almanya'da yazılı ve görsel Türk basını ile beraberce, hatta camilerde giderek değişik hastalıkları anlattık. Kalp, damar sertliği, şeker hastalığı gibi konularda aydınlatıcı bilgiler verdik, çok da başarılı olduk. Otuz seneye yakın süredir mücadele veriyoruz. Kitaplar yazdık, bunları ücretsiz dağıttık.
Bütün gayemiz doktor hasta ilişkisini düzenlemekti, büyük ölçüde başarılı olduk. İkincisi bilimsel çalışmalar yapmaktı, bunu da gerçekleştirdik. Üçüncüsü de topluma da tıp bilgileri aktarmak ki kişiler kendisini daha iyi tarif edebilsin. Özetle bu şekilde çalışmalarımızı gerçekleştirdik.
TÜRK VATANDAŞLARI ÇOK ET VE AŞIRI YAĞLI YİYEREK BESLENDİKLERİNDE HDL’LERİ (HAYIRLI KOLESTEROL) DE AZ OLDUĞUNDAN DAMAR SERTLİĞİ OLMA İHTİMALİ ARTIYOR.
- Kalp hastalıkları ve şeker hastalığı konusunda da özel çalışmalarınız var. Bunlardan da kısaca bahsetmeniz mümkün mü?
- Damar sertliği biliyorsunuz ki bir kronik hastalık. Sigara, kolesterol, şeker hastalıklarından etkileniyor. Türkler, Almanlara göre 10 yaş daha erken bu hastalıklara yakalanıyorlardı. Bunun en büyük sebebi de vatandaşlarımızda iyi dediğimiz HDL denen kolesterolün az olmasıydı. Bu, daha çok damardaki kolesterollerin cidara yapışmasını engelleyen bir kolesterol tipi. Türk vatandaşları sağlıklı beslenmediklerinde, daha doğrusu çok et ve aşırı yağlı yiyerek besleniyorlarsa HDL’leri (hayırlı kolesterol) de az olduğundan damar sertliği olma ihtimali artıyor. Bunu ortaya çıkardık. Bu tedaviyi gündeme getirdik.
Türklerde şeker hastalıkları Almanlara göre iki üç kat daha fazla teşhis ediliyordu. Bilhassa yaşlılarda Tip2 denilen şeker hastalığı gerçekten çok fazla. Biz üniversite hastanemizde bununla yıllarca insüline ihtiyaç duyan şeker hastalarına farklı bir tedavi uyguladık. Kadavradan alınan pankreas içindeki insülini meydana getiren hücreler dışarı çıkartılıyor, temizleniyor ve hastaya aktarılıyordu. Bu aktarılan hücreler de hastada insülini meydana getiriyordu. Böylece hastanın pankreası yeniden insülin üretmeye başlıyordu. Bu proje uzun yıllar uygulandı, hala da uygulayan üniversiteler var. Ama şimdi benzer bir çalışma kök hücreden yararlanılarak yapılıyor. Oradan alınan hücreleri, kimyasal bir süreçle insülin yapan hücre haline dönüştürülebiliyoruz. Bu yeni bir proje, henüz deneme safhasında diyebiliriz. Eğer bu bilimsel çalışma başarılı olursa ileriki tarihlerde insüline ihtiyacı olan hastalarda kendi vücudundan alınan hücreler değiştirilip hastaya uygun hücre haline dönüşüp aktarılacak. Bu da çok büyük bilimsel bir başarı diye düşünüyorum.
“PANDEMİ ÇOK ZOR BİR MÜCADELE HELE BAŞLARDA AŞININ DA OLMADIĞI, OLDUĞU ZAMAN DA ZOR BULUNDUĞU DÖNEMİ DÜŞÜNÜRSEK…”
- Kovid 19 salgını boyunca Türkiye ve Almanya’daki sağlık çalışanlarının çabalarını karşılaştırdığınızda ortaya sizce nasıl bir fotoğraf çıkıyor?
- İki ülkenin tıbbi imkanlarını karşılaştırdığımız zaman Almanya’nın sağlık altyapısının Türkiye'ye göre daha güçlü olduğunu görebiliyoruz. Örneğin Almanya'da doktor sayısı daha fazla, hemşire sayısı daha fazla…
Alman devleti bu mücadeleyi çok ciddiyetle ele aldı ve etkili olmaya çalıştı. Türkiye'de son yıllarda tıp ve sağlık konusunda gerçekten çok ilerleme kaydetti. Bu süreçte de çok başarılı oldular. 30 sene öncesine bakıldığı vakit şimdi Türkiye çok iyi durumda. Ama buna rağmen Türkiye'de doktor sayısı daha az, hastane sayısı daha az. Bunları söylemek gerekir. Bu şartlarda da Türkiye'de doktorlar eldeki imkanlarla çok önemli başarı elde ettiler. Hayatlarını verdiler, izinsiz, uykusuz insan üstü çalışma gösterdiler. Takdir etmek lazım, çok büyük bir olaydı... Bu dava için şehit oldular diyebiliriz. Pandemi çok zor bir mücadele hele başlarda aşının da olmadığı, olduğu zaman da zor bulunduğu dönemi düşünürsek… Onun için Türk hekim ve hemşirelerini takdir etmek gerekir. Türkiye sağlık sistemi bu konuda başarı göstermiştir.
Türkiye'de son yıllarda tıp ve sağlık konusunda gerçekten çok ilerleme kaydetti. Bu süreçte de çok başarılı oldular. 30 sene öncesine bakıldığı vakit şimdi Türkiye çok iyi durumda. Ama buna rağmen Türkiye'de doktor sayısı daha az, hastane sayısı daha az. Bunları söylemek gerekir.
“TÜRKİYE'YE GİDEN HASTALARDA SAÇ EKİMİ, KADINLARIN ESTETİK KAYGIYLA MÜDAHALELERİ, DİŞ TEDAVİLERİ GİBİ KONULAR ÖNE ÇIKIYOR”
- Türkiye’deki sağlık turizmi gelişmeleri hakkında neler söylemek istersiniz?
- Burada Türkiye’ye hangi hastalar gidiyor buna bakmak lazım… Daha çok estetik konusunda hastalar Türkiye'ye gidiyorlar. Saç ekimi, kadınların estetik kaygıyla müdahaleleri, diş tedavileri gibi konular öne çıkıyor. Ama kanser, bypass gibi önemli konularda Avrupa'dan gelenin az olduğunu tahmin ediyorum. Örneğin Almanya’da bu tip tedavilerde imkanlar daha geniş…
Şu sorunun cevabı çok önemli… Alman sağlık sistemi diyor ki, bir hasta Türkiye'ye giderse, tedavi görürse onun parasını ödeyeyim ama bir komplikasyon olursa, hasta geri döndüğünde bunu kim karşılayacak? Almanya'da daha çok garantisi olan hasta bu nedenle gitmiyor. Bir de Türkiye ile Almanya arasındaki yapılan sağlık anlaşmaları böyle imkân sağlamıyor. İleride belki iki devlet arasında anlaşmalarda değişiklik yapılacak olursa belki Türkiye’ye daha fazla hasta gitme imkânı ortaya çıkabilir.
Hiç kimseye şiddet gösterilmemeli hele hele doktorluk gibi kutsal bir mesleği uygulayanlara… Bazı hastalar doktordan beklediği tavrı ve yaklaşımı göremediği vakit maalesef böyle bir reaksiyon gösteriyorlar, ama bu tabii ki bir haklılık sebebi olarak görülemez. Kesinlikle fiziki veya sözle şiddete “hayır” dememiz gerekir…
“HASTA DOKTORA GELDİĞİ VAKİT EN ÖNEMLİ VARLIĞINI TESLİM EDİYOR, SAĞLIĞINI, BU NEDENLE DOKTORLAR KENDİLERİNE EMANET EDİLEN BU ZENGİNLİĞİN KIYMETİNİ BİLMELİLER”
- Bir de Türkiye’de sağlık çalışanlarının yaşadıkları saldırı ve saygısızlıklar var, bu konudaki görüşleriniz neler?
- Bu konu için önce iki kavramı anlamamız lazım… Doktorluk ve doktor iki ayrı şey. Doktorluk çok zor ve kutsal meslek. Ama doktor bir insan, o da hata yapabilir, onun da hatası olabilir. Fakat her şeye rağmen doktor hata yapsa bile şiddet kesinlikle olmamalı… Böyle bir davranışın kabul edilebilmesi mümkün değil. Hiç kimseye şiddet gösterilmemeli hele hele doktorluk gibi kutsal bir mesleği uygulayanlara… Bazı hastalar doktordan beklediği tavrı ve yaklaşımı göremediği vakit maalesef böyle bir reaksiyon gösteriyorlar, ama bu tabii ki bir haklılık sebebi olarak görülemez. Kesinlikle fiziki veya sözle şiddete “hayır” dememiz gerekir…
Ben de hekimim, dedim ya hepimiz insanız, hepimizin hatası olabilir… Bu yüzden şunu söyleyebilirim doktorların da gözden kaçırmaması gereken bir konu var. Bir hasta doktora geldiği vakit en önemli varlığını teslim ediyor, sağlığını… Bir tek sağlığımız var, o olmayınca öldük demektir. Bu nedenle doktorlar kendilerine emanet edilen bu zenginliğin kıymetini bilmeliler. Hastalara iyi davranmaları gerekir. Eğer doktor hastayla ilişkisinde kendini ondan yüksek görürse, ona müdürüymüş gibi davranırsa o zaman ilişki iyi olmuyor. Maalesef bazı meslektaşlarımız biraz arogan olabiliyor bunun olmaması gerekiyor. Doktor da kendine emanet edilen değerin önemini bilmeli ve hem bilgili hem saygılı olmalı. Bu benim şahsi fikrim.
Almanya'da da gerçekten doktorların maaşları o kadar yüksek değil. Bunu da söylemek lazım. Bugün uzman doktorun hastanede aldığı net gelir yaklaşık 5-6 bin Euro’nun altında kalabiliyor. Çok büyük kazançlar hayal etmemek lazım.
“10 YIL ÖNCESİNE KADAR ALMAN DEVLETİ TÜRKİYE'NİN DİPLOMASINI TASDİK EDİP KABUL EDİYORDU, BURAYA GELEN BİR DOKTOR ÇALIŞABİLİYORDU. ŞİMDİ İSE UYGULAMA DEĞİŞTİ”
- Son olarak Türkiye’den genç doktorlar hatta çok kariyerli hocalar da Almanya başta olmak üzere batıya göç ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz…
- Hemen baştan söyleyeyim, çok gelmek isteyen hatta beni de arayanlar var. Özellikle gençler büyük bir ümitle Almanya’ya gelmek istiyorlar. Ama bunun prosedürü çok zor… Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar Alman devleti Türkiye'nin diplomasını tasdik edip kabul ediyordu. Buraya gelen bir doktor arkadaşımız çalışabiliyordu. Özel izin alması gerekmiyordu. Şimdi ise uygulama değişti, Türkiye'den gelen doktorlar imtihana tabi tutuluyorlar ve belli düzeyde Almanca bilmek şart koşuluyor. Özellikle uzman olmuş belli bir düzeye gelmiş doktorlar için yepyeni bir hayat başlamak zorunda. Almanca öğrenmek gerekiyor, imtihana girmek gerekiyor. Mülakatta karşınıza belki sizden daha genç profesör veya doktorlardan oluşan üç kişilik bir heyet oturuyor. Belli bir yaştan sonra böyle bir imtihan oldukça zor bir durum. Bunun dışında Almanya'da da gerçekten doktorların maaşları o kadar yüksek değil. Bunu da söylemek lazım. Bugün uzman doktorun hastanede aldığı net gelir yaklaşık 5-6 bin Euro’nun altında kalabiliyor. Çok büyük kazançlar hayal etmemek lazım. Türkiye'de uzmanlık imtihanını kazanamayanlar genç doktorlar gelmek istiyor, uzmanlık yapmak istiyorlar, bu çok doğal ama prosedür zor. Yine de hiç kimse bunu bir hayal olarak görmesin. Sadece zor bir prosedür var, tabii ki gelen gelebilir ama kolay değil…
Finans Gündem Gazetesinin haberi: 05 Nisan 2022 - VOLKAN KARSAN - FINANSGUNDEM.COM
Tıbbı Almanya’da okudu, dahiliye ve kalp uzmanlığı yaptı, Türk-Alman Sağlık Vakfı’nın kurucularından oldu. Başta Türkler'in hastalıkları, göç-göçmen sağlığı üzerine önemli çalışmalara imza attı. Çok şey anlattı, genç Türk doktorlara mesajını da yolladı.
Ortadoğu ve Afganistan’daki savaşlar nedeniyle göçler, şimdi de Ukrayna… Yine yaşlılar, kadınlar, çocuklar göç yollarında… Belki de göçle sağlık ilişkisi ve etkileri konusunda en önemli akademik çalışmalar Almanya Giessen Üniversitesi’nde bir Türk profesör tarafından yapılıyor, yönetiliyor… Prof. Dr. Yaşar Bilgin… "Kazandıran Sohbetler"de bu seferki konuğumuz o bilim adamı…
"VAKFIMIZI ALMANYA'NIN EN TANINMIŞ, EN ETKİN KURULUŞLARINDAN BİRİ HALİNE GETİRDİK, GİESSEN’İN 200 SENELİK EN GÜZEL BİNASINI ALDIK, TAŞINDIK"
- Sayın Bilgin değerli hocam, Almanya’da Türk-Alman Sağlık Vakfı başta olmak üzere çok önemli çalışmalara imza attınız… Yarım asra yaklaşan Tıp hayatınızda başta Türk vatandaşlarına bir Lokman Hekim gibi yaklaşımınız ve bunun ötesinde önceki Cumhurbaşkanlarının hekimliğine uzanan kendi hikayenizi özetler misiniz?
- Tıbbiyeyi Almanya’da okumuştum. Yine burada önce dahiliye sonra da kalp uzmanlığını yaptım. 33 sene önce ihtiyaçtan dolayı Türk Alman Sağlık Vakfı'nı kurduk. Bilindiği gibi özellikle o dönemlerde Almanya'da gerçekten Türklerin çok önemli sağlık sorunları vardı. Öncelikle bu Alman doktorla Türk hasta arasında ilişki kurulmasının güçlüğünden kaynaklanıyordu. Bir de Türklerde Almanlara göre kalp hastalığı daha çok görülüyordu. Neticede bu sorunların çözümü için bir vakıf kurduk. Emeklerimiz kısa zamanda güzel sonuçlar verdi vakfımız büyüdü, sağlık konusunun yanı sıra eğitim konusuna da girdi. Şimdi kreşleri de çalıştırıyoruz ve günümüzde vakfımızı Almanya'nın en tanınmış, en etkin kuruluşlarından biri haline getirdik.
Son zamanda Giessen’in 200 senelik en güzel binasını aldık, onu restore edip oraya taşındık. Kuruluş dönemlerimizde Almanya'da üniversitede çalışan kalp mütehassısı tek Türk doktoru ben vardım. Genç bir doktor olarak çok popüler olmuştuk. Bütün basın bizi yazıyordu. Bu nedenle çok sayıda tanınmış kişi hastamız oldu, bu bağlamda rahmetli Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve birçok devlet adamının da sağlık kontrollerini yaptık, tedavi ettik. Emekli olmama rağmen üniversitede anlaşmalı olarak bölüm başkanlığı görevini de sürdürüyorum. Gerçekten Allah’a şükür ki çok etkin ve güzel bir meslek hayatımız oldu.
"GİESSEN ÜNİVERSİTESİ’NDE KÜLTÜRLERARASI TIP MERKEZİ ADI ALTINDA GÖÇMENLERE YÖNELİK BİR BÖLÜM OLUŞTURDUK, ALMANYA’DA TEK…”
- Göç ve göçmenliğin sağlık üzerindeki etkileri konusunda çok önemli araştırmalarınız, makaleleriniz var. Giessen Üniversitesi’nde bu konuda yapılan çalışmaları anlatır mısınız?
- Üniversitemizde Kültürlerarası Tıp Merkezi adı altında göçmenlere yönelik bir bölüm oluşturduk. Başta Hessen eyaleti olmak üzere tüm Almanya’da komplikasyon yaşayan yabancı hastalar bu merkeze yönlendiriliyor. Teşhis konamıyorsa, hasta ile ilişki kurulamıyorsa bize gönderiliyorlar ve biz kontrollerini yapıyoruz. Hem hastanın tedavi konusunda yolunu kolaylaştırıyoruz hem de bize yönlendiren doktora katkı sağlamış oluyoruz. Tıp eğitimi ve doktorların tedavi süreçlerinde aracılık yapmış oluyoruz. Özerk bir bölüm, kendi doktorları var, donanımı var. Model bir proje ve Almanya’da tek…
Bu yolda üniversitemizde önemli bilimsel çalışmalar yaptık. Mesela Türklerde daha yaygın olan damar sertliğinin sebeplerini araştırmak gibi… Midedeki mikroplardan yola çıkarak Türk toplumunda meydana gelen hastalıkların sebeplerini ve tedavilerini araştırmak gibi… Bunları önemli projeler haline dönüştürdük ve bu projelere Avrupa Birliği'nden de destek aldık. Türkiye’deki Diyarbakır, Malatya, İstanbul gibi değişik üniversitelerle iş birliği yaptık. Bu yapıyı üniversitelerarası bir bilimsel kurum haline getirmeye çalıştık ve başardık.
Bunun dışında bir de halkı da eğitmemiz gerekiyordu. Çünkü kişiler ne kadar çok bilgi ile donatılırsa o kadar iyi kendini koruyabilir. Bir kişi vücudundaki semptomları anlayıp anlatabilirse, algıladığını doğru tercüme ederse o zaman daha başarılı tedavi görebilir. Doğru uzmana yönlendirilip, doğru teşhislerle karşılaşabilir.
Üniversitemizde önemli bilimsel çalışmalar yaptık. Mesela Türklerde daha yaygın olan damar sertliğinin sebeplerini araştırmak gibi… Midedeki mikroplardan yola çıkarak Türk toplumunda meydana gelen hastalıkların sebeplerini ve tedavilerini araştırmak gibi… Bunları önemli projeler haline dönüştürdük ve bu projelere Avrupa Birliği'nden de destek aldık.
Bu işte elimizden geldiğince Almanya'da yazılı ve görsel Türk basını ile beraberce, hatta camilerde giderek değişik hastalıkları anlattık. Kalp, damar sertliği, şeker hastalığı gibi konularda aydınlatıcı bilgiler verdik, çok da başarılı olduk. Otuz seneye yakın süredir mücadele veriyoruz. Kitaplar yazdık, bunları ücretsiz dağıttık.
Bütün gayemiz doktor hasta ilişkisini düzenlemekti, büyük ölçüde başarılı olduk. İkincisi bilimsel çalışmalar yapmaktı, bunu da gerçekleştirdik. Üçüncüsü de topluma da tıp bilgileri aktarmak ki kişiler kendisini daha iyi tarif edebilsin. Özetle bu şekilde çalışmalarımızı gerçekleştirdik.
TÜRK VATANDAŞLARI ÇOK ET VE AŞIRI YAĞLI YİYEREK BESLENDİKLERİNDE HDL’LERİ (HAYIRLI KOLESTEROL) DE AZ OLDUĞUNDAN DAMAR SERTLİĞİ OLMA İHTİMALİ ARTIYOR.
- Kalp hastalıkları ve şeker hastalığı konusunda da özel çalışmalarınız var. Bunlardan da kısaca bahsetmeniz mümkün mü?
- Damar sertliği biliyorsunuz ki bir kronik hastalık. Sigara, kolesterol, şeker hastalıklarından etkileniyor. Türkler, Almanlara göre 10 yaş daha erken bu hastalıklara yakalanıyorlardı. Bunun en büyük sebebi de vatandaşlarımızda iyi dediğimiz HDL denen kolesterolün az olmasıydı. Bu, daha çok damardaki kolesterollerin cidara yapışmasını engelleyen bir kolesterol tipi. Türk vatandaşları sağlıklı beslenmediklerinde, daha doğrusu çok et ve aşırı yağlı yiyerek besleniyorlarsa HDL’leri (hayırlı kolesterol) de az olduğundan damar sertliği olma ihtimali artıyor. Bunu ortaya çıkardık. Bu tedaviyi gündeme getirdik.
Türklerde şeker hastalıkları Almanlara göre iki üç kat daha fazla teşhis ediliyordu. Bilhassa yaşlılarda Tip2 denilen şeker hastalığı gerçekten çok fazla. Biz üniversite hastanemizde bununla yıllarca insüline ihtiyaç duyan şeker hastalarına farklı bir tedavi uyguladık. Kadavradan alınan pankreas içindeki insülini meydana getiren hücreler dışarı çıkartılıyor, temizleniyor ve hastaya aktarılıyordu. Bu aktarılan hücreler de hastada insülini meydana getiriyordu. Böylece hastanın pankreası yeniden insülin üretmeye başlıyordu. Bu proje uzun yıllar uygulandı, hala da uygulayan üniversiteler var. Ama şimdi benzer bir çalışma kök hücreden yararlanılarak yapılıyor. Oradan alınan hücreleri, kimyasal bir süreçle insülin yapan hücre haline dönüştürülebiliyoruz. Bu yeni bir proje, henüz deneme safhasında diyebiliriz. Eğer bu bilimsel çalışma başarılı olursa ileriki tarihlerde insüline ihtiyacı olan hastalarda kendi vücudundan alınan hücreler değiştirilip hastaya uygun hücre haline dönüşüp aktarılacak. Bu da çok büyük bilimsel bir başarı diye düşünüyorum.
“PANDEMİ ÇOK ZOR BİR MÜCADELE HELE BAŞLARDA AŞININ DA OLMADIĞI, OLDUĞU ZAMAN DA ZOR BULUNDUĞU DÖNEMİ DÜŞÜNÜRSEK…”
- Kovid 19 salgını boyunca Türkiye ve Almanya’daki sağlık çalışanlarının çabalarını karşılaştırdığınızda ortaya sizce nasıl bir fotoğraf çıkıyor?
- İki ülkenin tıbbi imkanlarını karşılaştırdığımız zaman Almanya’nın sağlık altyapısının Türkiye'ye göre daha güçlü olduğunu görebiliyoruz. Örneğin Almanya'da doktor sayısı daha fazla, hemşire sayısı daha fazla…
Alman devleti bu mücadeleyi çok ciddiyetle ele aldı ve etkili olmaya çalıştı. Türkiye'de son yıllarda tıp ve sağlık konusunda gerçekten çok ilerleme kaydetti. Bu süreçte de çok başarılı oldular. 30 sene öncesine bakıldığı vakit şimdi Türkiye çok iyi durumda. Ama buna rağmen Türkiye'de doktor sayısı daha az, hastane sayısı daha az. Bunları söylemek gerekir. Bu şartlarda da Türkiye'de doktorlar eldeki imkanlarla çok önemli başarı elde ettiler. Hayatlarını verdiler, izinsiz, uykusuz insan üstü çalışma gösterdiler. Takdir etmek lazım, çok büyük bir olaydı... Bu dava için şehit oldular diyebiliriz. Pandemi çok zor bir mücadele hele başlarda aşının da olmadığı, olduğu zaman da zor bulunduğu dönemi düşünürsek… Onun için Türk hekim ve hemşirelerini takdir etmek gerekir. Türkiye sağlık sistemi bu konuda başarı göstermiştir.
Türkiye'de son yıllarda tıp ve sağlık konusunda gerçekten çok ilerleme kaydetti. Bu süreçte de çok başarılı oldular. 30 sene öncesine bakıldığı vakit şimdi Türkiye çok iyi durumda. Ama buna rağmen Türkiye'de doktor sayısı daha az, hastane sayısı daha az. Bunları söylemek gerekir.
“TÜRKİYE'YE GİDEN HASTALARDA SAÇ EKİMİ, KADINLARIN ESTETİK KAYGIYLA MÜDAHALELERİ, DİŞ TEDAVİLERİ GİBİ KONULAR ÖNE ÇIKIYOR”
- Türkiye’deki sağlık turizmi gelişmeleri hakkında neler söylemek istersiniz?
- Burada Türkiye’ye hangi hastalar gidiyor buna bakmak lazım… Daha çok estetik konusunda hastalar Türkiye'ye gidiyorlar. Saç ekimi, kadınların estetik kaygıyla müdahaleleri, diş tedavileri gibi konular öne çıkıyor. Ama kanser, bypass gibi önemli konularda Avrupa'dan gelenin az olduğunu tahmin ediyorum. Örneğin Almanya’da bu tip tedavilerde imkanlar daha geniş…
Şu sorunun cevabı çok önemli… Alman sağlık sistemi diyor ki, bir hasta Türkiye'ye giderse, tedavi görürse onun parasını ödeyeyim ama bir komplikasyon olursa, hasta geri döndüğünde bunu kim karşılayacak? Almanya'da daha çok garantisi olan hasta bu nedenle gitmiyor. Bir de Türkiye ile Almanya arasındaki yapılan sağlık anlaşmaları böyle imkân sağlamıyor. İleride belki iki devlet arasında anlaşmalarda değişiklik yapılacak olursa belki Türkiye’ye daha fazla hasta gitme imkânı ortaya çıkabilir.
Hiç kimseye şiddet gösterilmemeli hele hele doktorluk gibi kutsal bir mesleği uygulayanlara… Bazı hastalar doktordan beklediği tavrı ve yaklaşımı göremediği vakit maalesef böyle bir reaksiyon gösteriyorlar, ama bu tabii ki bir haklılık sebebi olarak görülemez. Kesinlikle fiziki veya sözle şiddete “hayır” dememiz gerekir…
“HASTA DOKTORA GELDİĞİ VAKİT EN ÖNEMLİ VARLIĞINI TESLİM EDİYOR, SAĞLIĞINI, BU NEDENLE DOKTORLAR KENDİLERİNE EMANET EDİLEN BU ZENGİNLİĞİN KIYMETİNİ BİLMELİLER”
- Bir de Türkiye’de sağlık çalışanlarının yaşadıkları saldırı ve saygısızlıklar var, bu konudaki görüşleriniz neler?
- Bu konu için önce iki kavramı anlamamız lazım… Doktorluk ve doktor iki ayrı şey. Doktorluk çok zor ve kutsal meslek. Ama doktor bir insan, o da hata yapabilir, onun da hatası olabilir. Fakat her şeye rağmen doktor hata yapsa bile şiddet kesinlikle olmamalı… Böyle bir davranışın kabul edilebilmesi mümkün değil. Hiç kimseye şiddet gösterilmemeli hele hele doktorluk gibi kutsal bir mesleği uygulayanlara… Bazı hastalar doktordan beklediği tavrı ve yaklaşımı göremediği vakit maalesef böyle bir reaksiyon gösteriyorlar, ama bu tabii ki bir haklılık sebebi olarak görülemez. Kesinlikle fiziki veya sözle şiddete “hayır” dememiz gerekir…
Ben de hekimim, dedim ya hepimiz insanız, hepimizin hatası olabilir… Bu yüzden şunu söyleyebilirim doktorların da gözden kaçırmaması gereken bir konu var. Bir hasta doktora geldiği vakit en önemli varlığını teslim ediyor, sağlığını… Bir tek sağlığımız var, o olmayınca öldük demektir. Bu nedenle doktorlar kendilerine emanet edilen bu zenginliğin kıymetini bilmeliler. Hastalara iyi davranmaları gerekir. Eğer doktor hastayla ilişkisinde kendini ondan yüksek görürse, ona müdürüymüş gibi davranırsa o zaman ilişki iyi olmuyor. Maalesef bazı meslektaşlarımız biraz arogan olabiliyor bunun olmaması gerekiyor. Doktor da kendine emanet edilen değerin önemini bilmeli ve hem bilgili hem saygılı olmalı. Bu benim şahsi fikrim.
Almanya'da da gerçekten doktorların maaşları o kadar yüksek değil. Bunu da söylemek lazım. Bugün uzman doktorun hastanede aldığı net gelir yaklaşık 5-6 bin Euro’nun altında kalabiliyor. Çok büyük kazançlar hayal etmemek lazım.
“10 YIL ÖNCESİNE KADAR ALMAN DEVLETİ TÜRKİYE'NİN DİPLOMASINI TASDİK EDİP KABUL EDİYORDU, BURAYA GELEN BİR DOKTOR ÇALIŞABİLİYORDU. ŞİMDİ İSE UYGULAMA DEĞİŞTİ”
- Son olarak Türkiye’den genç doktorlar hatta çok kariyerli hocalar da Almanya başta olmak üzere batıya göç ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz…
- Hemen baştan söyleyeyim, çok gelmek isteyen hatta beni de arayanlar var. Özellikle gençler büyük bir ümitle Almanya’ya gelmek istiyorlar. Ama bunun prosedürü çok zor… Yaklaşık 10 yıl öncesine kadar Alman devleti Türkiye'nin diplomasını tasdik edip kabul ediyordu. Buraya gelen bir doktor arkadaşımız çalışabiliyordu. Özel izin alması gerekmiyordu. Şimdi ise uygulama değişti, Türkiye'den gelen doktorlar imtihana tabi tutuluyorlar ve belli düzeyde Almanca bilmek şart koşuluyor. Özellikle uzman olmuş belli bir düzeye gelmiş doktorlar için yepyeni bir hayat başlamak zorunda. Almanca öğrenmek gerekiyor, imtihana girmek gerekiyor. Mülakatta karşınıza belki sizden daha genç profesör veya doktorlardan oluşan üç kişilik bir heyet oturuyor. Belli bir yaştan sonra böyle bir imtihan oldukça zor bir durum. Bunun dışında Almanya'da da gerçekten doktorların maaşları o kadar yüksek değil. Bunu da söylemek lazım. Bugün uzman doktorun hastanede aldığı net gelir yaklaşık 5-6 bin Euro’nun altında kalabiliyor. Çok büyük kazançlar hayal etmemek lazım. Türkiye'de uzmanlık imtihanını kazanamayanlar genç doktorlar gelmek istiyor, uzmanlık yapmak istiyorlar, bu çok doğal ama prosedür zor. Yine de hiç kimse bunu bir hayal olarak görmesin. Sadece zor bir prosedür var, tabii ki gelen gelebilir ama kolay değil…
- Dick Schoof Bugün
- Pavel Durov 15 Kasım
- Aleksandr Lukaşenko 14 Kasım
- Cihat Aral 11 Kasım
- Şimal 10 Kasım
- Edi Rama 09 Kasım
- Ayşe Egesoy 08 Kasım
- Vahe Kılıçarslan 231
- Emrah Lafçı 155
- Naomi Watts 82
- Dick Schoof 67
- Yunus Bülbül 53
- Deniz Akkaya 50
- Şerif Gören 44
- Mustafa Karataş 37
- Paris Hilton 37
- Ali Rıza Binboğa 34
- Kaya Çilingiroğlu 33
- Selena Gomez 33
- Avril Lavigne 32
- İvana Sert 28
- Necati Şaşmaz 28
- Emrah Lafçı 155
- Vahe Kılıçarslan 231
- Naomi Watts 82
- Yunus Bülbül 53
- Dick Schoof 67