FB TW PIN NWS

Kuveyt

Tam Adı: Kuveyt Emirliği


Yüzölçümü: 17 820 km²


Başkenti: Kuveyt


Para Birimi: Kuveyt Dinarı


Dili: Arapça


Nüfus: 2020 tahminiyle yaklaşık 2,9 milyondur.


Ortalama Ömür: 76.46 yıl (2002 tahmini)


Okur Yazarlık Oranı: % 74.9 (1999 tahmini)


Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 15 100 $ (2001 tahmini)


Kuveyt Devleti (Arapça:الكويت‎)Kuveyt,Basra Körfezi kıyısında yer alan petrol zengini, küçük bir anayasal krallıktır.Kuzeyde Irak ve güneyde Suudi Arabistan ile komşudur.Ülkenin ismi Arapçadaki su kenarındaki kale anlamına gelmektedir.

Bölgeye ilk yerleşimler MÖ 4. yüzyılda Antik Yunanlar tarafından yapıldı. MÖ 123 yılında Partların yönetimine girdi. 123'te ise Sasani İmparatorluğu tarafından ele geçirildi ve Hacer olarak anılmaya başlandı. 18. yüzyıl başlarında bölgeye Arap kabilelerin yerleşmesiyle Kuveyt Şeyhliği kurularak günümüzdeki Kuveyt'in temelleri atıldı. 19. yüzyılda, Arap Yarımadası'ndaki yerleşim yerleriyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu yönetimine giren Kuveyt, 1899'da Britanya İmparatorluğu'yla yaptığı anlaşmayla, Britanyalıların güvencesi ve denetimi altında yarı bağımsızlık kazanıldı. 1930'ların sonlarına doğru ülkedeki zengin petrol yatakları keşfedilmeye başlandı.

1961'de Birleşik Krallık'tan ayrılarak tam bağımsızlık kazandı. Bu tarihten sonra ülkedeki petrol üretimi büyük bir artış gösterdi. 1990'da, sınır komşusu Irak tarafından işgal edildi. 7 ay süren işgal, ABD'nin başı çektiği koalisyon güçlerinin müdahalesiyle sonlandı. Irak güçleri Kuveyt'ten çekilirken, 773 kadar petrol kuyusunu yakarak büyük bir çevre felaketine sebep olurken, ülke ekonomisine de darbe indirmiş oldu. Savaşın ardından harap olan ülkede yeniden yapılanmaya gidildi.

Parlamenter monarşi ile yönetilen Kuveyt'in başkenti, ülkeyle aynı adı taşıyan Kuveyt'tir. Petrol rezervleri bakımından dünyada beşinci konumda bulunan ülkede ihracatın %95'ini oluşturan petrol, ülke gelirlerinin ise yaklaşık olarak %80'ini oluşturmaktadır. Gayrı safi yurt içi hasılaya göre dünyanın en zengin yedinci ülkesi olan Kuveyt, en yüksek İnsani Gelişme Endeksi'ne sahip 31. ülkedir. Kuveyt, Dünya Bankası tarafından yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkelerden birisi konumundadır.

Kuveyt’in yakın tarihi
18. yüzyıldan beri Al-Sabah hanedanı tarafından yönetilen Kuveyt’in tarihi Sasaniler dönemine kadar uzanır. 633 yılında ashâb-ı kirâmdan Halid bin Velid Sasani kuvvetlerini bu bölgede bozguna uğratmıştır. On altıncı yüzyılda, coğrafi keşifler sonrasında Uzakdoğu ticaretinin artmasıyla, Basra körfezi bağlamında Kuveyt’in de önemi arttı. Bu sırada Portekizliler Bahreyn’de olduğu gibi Kuveyt’e de gelip bir üs kurdular. Osmanlı Devleti 1545 yılından itibaren Basra’yı tam olarak kontrolü altına alınca, Kuveyt’in de içinde olduğu coğrafi alan Basra Beylerbeyliği’ne dahil oldu. On yedinci yüzyıl sonlarında Utûb kabilesinin şeyhleri Kuveyt’in yerel idarecisi oldular. On sekizinci yüzyılda Utûb kabilesinin es-Sabah kolu Osmanlı nezdinde itibar kazandı. Aynı yüzyılın sonlarından itibaren Kuveyt kaymakamlık makamına atananlar es-Sabah şeyhleri arasından seçilir oldu.

Kuveyt devleti “Kuveyt halici” olarak adlandırılan Körfez’de yer alır. Halicin karşısında bulunan iki adanın kuzeydeki daha büyük olanının adı Bûbiyân, güneydekinin adı ise Feyleke’dir. Ayrıca Kuveyt ana karası ile Bûbiyân arasında dört küçük ada daha vardır. Kuveyt şehri Feyleke adasına yakın olan burunda 17. yüzyılın ilk yarısında kurulmuştur. Ağır tonajlı gemilerin demirlemesine imkân tanıyan bu doğal liman, zamanla Basra nehir limanının önemini azaltmıştır. Böylece Kuveyt, Arap yarımadasının kuzeydoğu bölgesini hinterlandı yaparak buranın en büyük limanı ve antreposu olmuştur. Böylelikle ekonomik kapasitesine bağlı olarak jeo-stratejik ve jeo-politik önem kazanmıştır. Öte yandan, 1776-1779 yılları arasında Basra’nın İran tarafından işgal edilmesi, İngiltere’nin başını çektiği Uzakdoğu deniz ticaret gemilerinin daha güvenli liman aramalarına neden oldu. Bu sayede Kuveyt limanının ticaret potansiyeli arttığı gibi, bu durum şehrin sosyal ve ekonomik gelişmesini de sağladı.

1869 yılında Mithat Paşa Bağdat valisi olunca, Kuveyt’in Osmanlı Devleti’ne bağlılığı kuvvetlendi. Kuveyt Kaymakamı Şeyh Abdullah es-Sabah ve kardeşi Mübarek es-Sabah karadan ve denizden Mithat Paşa’nın Necid seferine destek vererek Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını en yüksek düzeyde gösterdiler. Fakat 1897 yılında kaymakam olan Mübarek es-Sabah İngiltere ile yakınlaşma siyaseti gütmeye başladı. Nitekim İngilizlerin Hindistan sömürge valisi Lord Curzon 23 Ocak 1899’da Mübarek ile gizli bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, Mübarek İngiltere’nin onayı olmadan başka bir devletin temsilcisi ile görüşmeyecekti. Söz konusu anlaşmanın İngiltere’yi yükümlü kılan tarafı şifahi bir seviyede kalırken, Mübarek’i yükümlü kılan tarafı İngiltere’nin Kuveyt’te arazi kiralamasına imkân veren kısmıyla yazılı olarak kayda geçmişti.

İngiltere Hindistan sömürgesine ulaşan yollar üzerinde önemli bir mevki teşkil eden Kuveyt’le münasebet kurma yönünde uzun zamandır güttüğü amacı bu mukavele ile sağladı. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti Kuveyt üzerindeki hükümranlık haklarının takipçisi oldu. 1901 yılında İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi gizli anlaşmayı açıklayarak Kuveyt üzerinde elde ettikleri durumu koruma politikalarını sürdürdü. 11 Eylül 1901’de iki devlet Kuveyt’teki statükonun korunması hususunda uzlaştı. Buna göre, Osmanlı Devleti Kuveyt’e asker sevkiyatı yapmayacak, İngiltere ise Kuveyt’i işgal ya da himaye etmeyecekti.

İngilizler bu meyanda zengin petrol kaynaklarını araştırmaya başladılar. Osmanlı Devleti’nin Bağdat Demiryolu’nu Kuveyt’e kadar uzatmasına engel olmak için çeşitli faaliyetlere giriştiler. Abdülhamit II Han 31 Mart vakasıyla (1909) tahttan indirilince, İngilizler Kuveyt üzerindeki politikalarını sürdürme konusunda daha rahat davranır oldular. İttihatçılar iç ve dış sorunların çözümü konusunda Londra’nın desteğini alabilmek gayesiyle İngiltere’nin Körfez’deki menfaatlerini büyük ölçüde tanıdılar. Babıali Baskını ile tekrar iktidara gelen İttihatçılar, eski sadrazamlardan Hakkı Paşa’yı Körfez konusundaki sorunları çözmek amacıyla özel bir misyon ile Londra’ya gönderdiler. Nitekim 29 Temmuz 1913’te Hakkı Paşa ile Sir Edward Grey Londra’da imzalanan anlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Kuveyt sorununu çözdüler. Buna göre, Kuveyt Osmanlı Devleti’ne bağlı bir kaza merkezi olarak kaldı; fakat idari özerklik kazandı. Kuveyt kazası Basra eyaletine değil de doğrudan merkezi idareye bağlı olduğu için, kaymakamı da Osmanlı padişahı tarafından atanacaktı.

Bağımsızlık sürecinde Kuveyt
Birinci Dünya Savaşı çıkınca, Hakkı Paşa’nın Londra’da imzaladığı anlaşmalar onaylanmadığından uygulanamadı. İngiltere 22 Kasım 1914’te Basra’yı işgal edince Kuveyt’i himayesine aldığını ilan etti; fakat Kuveyt idaresi bunu tanımadı. Özellikle, Aralık 1916’da Kuveyt şeyhi olan Salim Mübarek es-Sabah İngiltere ile daha önce yapılan anlaşmaları tanımadığı ilan etti. 27 Şubat 1921’de Salim vefat edince yerine geçen Ahmed el-Cabir es-Sabah ise İngiltere ile ilişkilerini düzeltmeye öncelik verdi ve vefat ettiği 1950 yılına kadar Kuveyt’in idaresini deruhte etti. Onun zamanında, 1934 yılında İngiliz ve ABD sermayesiyle kurulan Kuwait Oil Company (Kuveyt Petrol Şirketi) Kuveyt’i zenginleştirirken iktidarını da kuvvetlendirdi. Bununla birlikte, Kuveyt İngiltere’nin yanı sıra ABD’ye de bağımlı hale geldi. Ahmet el-Cabir es-Sabah’ın ardından gelen Şeyh Abdullah es-Salim es-Sabah zamanında Kuveyt, 19 Haziran 1961’de bağımsızlığını ilan etti. Bundan sonra “Kuveyt Şeyhi” yerine “Kuveyt Emiri” unvanı kullanılmaya başladı. İngiliz askerleri 1971 yılına kadar Kuveyt’te kaldı. Irak ise Basra eyaletinin coğrafi bir parçası olarak gördüğü Kuveyt’in bağımsızlığını 1963 Ekim’ine kadar tanımadı.

İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında Kuveyt ile Irak arasındaki gergin ilişkiler müttefikliğe evrildi. Irak petrollerinin Kuveyt limanlarından dünya piyasalarına arz edilmesinin yanında, Al Sabah ailesinin maddi desteği de Saddam’a aktı. Ancak savaş bittikten sonra Saddam Kuveyt ile ilişkilerini gerginleştirdi; Irak’ın Kuveyt üzerindeki eski iddialarıyla birlikte yeni suçlamalarda da bulundu. İran-Irak Savaşı sırasında Kuveyt limanlarından satılan petrol gelirlerinin bir kısmını vermemekle suçladığı Kuveyt’i 2 Ağustos 1990’da işgal etti. Böylece BM’nin 678 sayılı kararı ile ABD ve İngiliz kuvvetleri etrafında oluşan müttefiklerin operasyonu gündeme geldi. 28 Şubat 1991’de Irak kuvvetleri Kuveyt’ten çıkarıldı. Kuveyt emiri tekrar tahtına oturdu.

Arap Baharı’nda Kuveyt
Aralık 2010’da Tunus’ta başlayıp diğer Arap ülkelerine yayılan, despotik yönetimler aleyhindeki protestolar Kuveyt’e ulaştığında, ülkenin rejimi ve iktidardaki ailenin gücü de test edildi. Bu protestoların ortasında vatansız Araplar vardı; 2011’in başlarında vatandaşlık, iş, sağlık, eğitim ve diğer temel hakları ön planda tutan küçük protestolar düzenlediler. Kuveyt vatandaşlarıyla eşitlik isteklerinin yanında vatandaşlık talepleri de vardı. Kuveytli protestocular ve muhalefet milletvekilleri, Emir’in hükümet ve meclis üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırmak ve Batılı tarzda bir monarşik yapıya kavuşmak arzusundaydılar. Muhalifler iktidarın hesap vermez tutumunun yanında yolsuzluklardan da şikayetçiydi. Emir ailesinin meşruiyetine karşı çıkılmamakla birlikte, ülkede tam bir parlamenter sistem etrafında şekillenen yeni bir düzen kurulmasını ve yeni bir anayasa yapılmasını yüksek sesle talep ediyorlardı.

Bu temel talepleri dile getiren on binlerce Kuveytli sosyal medya aracılığıyla örgütlenip sokaklara çıkarak seslerini ulusal ve uluslararası kamuoyuna duyurmaya başladılar. Bunun sonucunda olayları kontrol edemeyen başbakan 2011 yılı sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Başta aşiret kökenli İslamcılar olmak üzere Kuveyt’teki diğer gruplar, kısa sürede artan protesto hareketlerine katıldılar. 2012’nin sonlarında, seçim kanununu değiştiren emir kararnamesine karşı gelişen tepkiler, halkı yeniden sokaklara döktü. Sünni liderler, aşiret ileri gelenleri ve bazı liberallerden oluşan bir muhalefet koalisyonu, kendi çıkarlarına aykırı gördükleri yeni meclis reformuna karşı çıktılar; 2012 ve 2013’teki yasama seçimlerini de büyük ölçüde boykot ettiler.

Kuveyt hükümetinin hayat pahalılığını kontrol etmek için 50 yıldır uygulayageldiği temel ihtiyaç maddelerine yönelik sübvansiyonlar, küresel ekonomik krizin etkisiyle birtakım kesintilere uğradı. 2015 yılında dünya piyasalarında petrolün değer kaybetmesiyle Kuveyt bütçesi ilk kez açık verdi. Bu olumsuz gelişmeleri Meclis çalışmalarıyla kontrol altına almak isteyen muhalefet mensupları ve bağımsızlar, Kasım 2016 parlamento seçimine aktif olarak katıldılar ve sandalyelerin neredeyse yarısını kazandılar. Diğer taraftan 2016 seçimini iktidarı destekleyen gruplara karşı kazanan muhalefet blokları, seçim sonrasında aynı başarıyı gösterip aralarında uyum sağlayamadılar. Ülkenin sorunlarını ortak akıl ile çözmek ve bu doğrultuda bir program ortaya koymak yerine, her bir güç odağı kendi çıkarlarını ön planda tutunca hizipleşme meydana geldi.

Emir 2006 yılında tahta geldikten sonra, 14 senelik süre zarfında meclisi birçok kez feshetti; hükümet kabinesinde neredeyse her sene değişiklik yaptı. Genellikle ekonomik durgunluk ve halkın taleplerine cevap vermek, bu siyasetinin gerekçesi olarak sunuldu. Son tahlilde, Emir es-Sabah toplumsal talepleri dikkate alarak uyguladığı tutarlı siyaset ve reformlar sayesinde, diğer Arap ülkelerinin birçoğunda kaosa neden olayları başarıyla kontrol altına aldı.

Emir es-Sabah muhalefetin meclisteki temsil imkanlarını bir süreç dahilinde genişletmiş ve toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümü konusunda meclise ve hükümete de sorumluluk vermişti. Kabine değişikliklerinde muhalefetin tercih ettiği isimlere de görev veren emir, Kuveytli kimliğini sağlamlaştırmıştı. Emirin olayları kontrol altına alması ancak böyle bir anlayış çerçevesinde mümkün olmuştu. Diğer Körfez ülkelerine kıyasla Kuveyt son yüzyılda bölgede ortaya çıkan kargaşa dönemlerine rağmen siyasal istikrarını korumayı başardı. Buna etki eden faktörlerden biri meclis organıdır. Kuveyt Meclisi, bugün Batı demokrasileriyle kıyas kabul etmese de modern fonksiyonlara sahip, üyelerinin seçimle geldiği bir yapıya sahiptir. Körfez’deki Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi komşularında olmayan bu mecliste siyasi partilere benzeyen bloklar ve bağımsız üyeler, kamunun taleplerini güçlü bir şekilde tartışma tecrübesine sahiptirler.

Kuveyt’in dengeli ve bağımsız politika arayışları
Kuveyt emiri, komşusu diğer ülkelerden farklı olarak, ulusal menfaatlerini korumak için ABD ile İran arasındaki sorunlarda olduğu gibi, Katar ile BAE, Bahreyn ile Suudi Arabistan arasındaki sorunlarda da kendine has denge politikaları izliyordu. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’in 2014 yılında devreye soktukları Katar’ı dışlama politikalarına Kuveyt katılmadı. Kuveyt Katar’a karşı pozisyon almak yerine, Körfez ülkeleri arasında çıkan bu sorunda tarafsız kalmanın ötesinde, iki taraf arasında arabuluculuk yaptı.

Bölgenin dini, siyasi ve kabilevî dinamiklerini iyi bilen Emir es-Sabah 85 yaşında olmasına rağmen uzun müzakereler yaptı. Bir başkentten diğer başkente uçtu ve sonunda iki tarafı kısmen de olsa yatıştırdı. 2017’de BAE, Bahreyn ve Suudi Arabistan yanlarına Mısır’ı da alarak Katar ile bağlarını tamamen kestiklerinde, es-Sabah önceki tecrübesine kıyasla çok daha az başarılı olsa da, yine arabuluculuk yaptı.

Yeni Kuveyt emiri
Kuveyt Emiri Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah 91 yaşında öldü. 1963-2003 yılları arasında 40 yıl dışişleri bakanlığı yapan es-Sabah, 2006 yılından bugüne kadar da Kuveyt emiri olarak iktidardaydı. Emir coğrafi açıdan küçük ama petrol zengini ülkesini Orta Doğu’daki rekabet ve kan davalarından kaynaklanan kaostan uzak tutmayı başardı; iç ve dış politika açısından komşu ülkelerin yaşadığı sarsıntılardan Kuveyt’i korumakta muvaffak oldu.

83 yaşındaki kardeşi Veliaht Prens Şeyh Nevaf el-Ahmet el-Cabir es-Sabah Kuveyt’in yeni emiri olarak göreve başladı. Yeni emirin politikaları henüz belli olmasa da, Kuveyt’in bulunduğu çalkantılı Körfez sahasında arabuluculuk yapmaya devam etmesi, bir taraftan Suudi Arabistan ve BAE ile, diğer taraftan da Arap devletlerinin dışladığı İran ve Katar arasında ustaca izlenen siyasetleri devam ettirmesi kuvvetle muhtemeldir.

Merhum Emir es-Sabah, bu bağımsız, büyük güçlerle uyumlu ancak BAE ve Suudi Arabistan’ın uydusu olmayan dış politikanın mimarıydı. Kuveyt’in Irak işgali sonrasında hızla yaralarını sarıp bağımsızlık kimliğini güçlendirmesi, bıraktığı kıymetli bir miras olarak değerlendirilebilir. Nevaf el-Ahmet el-Cabir es-Sabah zengin ülkesinin vatandaşlarını her bakımdan geliştirebilecek, sosyal ve ekonomik sorunlarını çözebilecek imkân ve tecrübelere sahiptir.