FOX TV'NİN YENİ 'ÇALAR SAAT'İ İSMAİL KÜÇÜKKAYA; HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ ÖDEDİM!
2013-09-24
FOX TV'NİN YENİ 'ÇALAR SAAT'İ İSMAİL KÜÇÜKKAYA; HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ ÖDEDİM!
Röportaj: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twiter: gazetecialev
Gmail: alevgursoy2008@gmail.com
Fox TV'nin “Çalar Saat” isimli sabah programını emanet ettiği Akşam Gazetesi'nin eski genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
Fox TV’nin o muhteşem binasına İsmail Küçükkaya’nın müthiş enerjisini uğramış dersem yalan olmaz. Gözleri ışıl ışıldı beni karşıladığında. Neredeyse tüm yaşantı biçimi değişen, uyku düzeni bile farklılaşan birinin böylesine enerjik olması açıkçası beni şaşırttı.
Küçükkaya ekranı çok sevmiş, küçük bir çocuğun gözlerindeki o masum mutluluk ifadesini gördüm röportajı yaparken onda... Öyle mütevazı ki "Koskoca genel yayın yönetmeniydin bu kariyerin için büyük bir düşüş değil mi?” soruma bile oldukça içten yanıt verdi, kızmadı, bozulmadı. Çok da doğru söyledi, “Herkes anne karnında yönetici doğmuyor ya da hep yönetici kalacak değil ya... ”
Evet İsmail Küçükkaya 21 yıllık bir gazeteci; mesleğine, habere aşık. Yıllar sonra gazetecilikten televizyon haberciliğine hızlı bir geçiş yaparak hepimizi şaşırttı ama çok da yanlış bir karar vermemiş gibi. Zira hem ekran onu sevmiş hem de o ekranı. Dile kolay tam 3 saat boyunca ekranda, o üç saatte üçer dilimlik 15’er dakikalık reklam, ama yine de reytingler tavanda... "Fatih Portakal’ı taklit ediyor" eleştirilerini haksızlık olarak nitelendiriyor. Akşam’daki gelişmeleri ise "O sevda benim için bitti” diyerek yanıtlıyor. Ee ne olsa vicdanı rahat çünkü diyor ki, "Bütün yazarlarımı sonuna kadar savundum, sınırsız özgürlük tanıdım, haksızlık yapmadım."
Medyayı ise eleştiriyor çünkü ona göre Türkiye’de en büyük sorun haberin saklanması... ”Her ne pahasına olursa olsun haber saklamadım, bedelini ödedim bundan sonrada saklamam, bedelini ödemeye hazırım" diye de ekliyor. FOX TV’nin haberciliğini ise beğeniyor. "Sıfır sansür" diyor. Bu kanalla anlaşma hikayesi ise son derece ilginç. FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün cesurluğundan dem vuruyor. “Çalar Saat” programını kapatır kapatmaz yanıma geldi. Heyecanlıydı, o heyecanın hiç de biteceğini sanmıyorum çünkü o normal bildiğimiz heyecanlardan değil. Biz gazetecilerin bir çocuğunda olur, "iş aşkı, meslek aşkı" kimi meslektaşlarımız seksen yaşına gelse dahi haberlere adeta bir stajyer heyecanıyla gider, bu işini sevdiğinin, tutkusunun göstergesidir. Açıkçası dopdolu bir röportaj oldu bana göre. Sorulan sorulara verilen yanıtlar kaçak göçek olmayınca söyleşi de keyifli oluyor. O halde daha fazla uzatarak sizleri o keyiften mahrum etmeyeyim. İyi okumalar diliyorum.
İsmail Bey, biraz geç kaldım bunu söylemek için ama yeni göreviniz, yeni işiniz hayırlı olsun, “Çalar Saat” dilerim hiç susmasın ya da susturulmasın. Kısa bir süre öncesine kadar Çalar Saat Fatih Portakal ile çalıyor güne öyle uyanıyorduk. Şimdi güne farklı bir isim yani sizinle başlıyoruz. Şaşırttınız hepimizi. Uzun süren gazete yöneticiliğinin ardından nasıl oldu Fox TV.
Teşekkür ediyorum. Gazeteden ayrıldıktan sonra buradaki gürültü, patırtıdan uzaklaşmak ve biraz kafa dinlemek için 2 aylığına ABD’ye gittim. Sosyal medya şirketlerini ziyaret ettim. Mesleğimizin geleceği nereye doğru gidiyor diye araştırmalar yaparken tam bu ziyaretin 5. haftasında FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk aradı. Doğan, benim çok eski arkadaşım, tanışıklığımız 20 yıl öncesine kadar gider. Ortak anılarımız çoktur. Doğan telefonda bana dedi ki "Ya İsmail gel seninle bambaşka bir şey yapalım." "Hayırdır" dedim. "Herkesi şaşırtalım, şoke edelim mi? " dedi. Ben Amerika’dayım ve bunları telefonda konuşuyoruz düşünsene. "Edelim ama nasıl olacak?" dedim. "Gel sabah haberlerini bizde sen sun, 2 yıl da kontrat imzalayalım, ekibimiz de güzel, Amerikan tarzı bir şey yapalım" dedi. Milleti şoke edelim derken ben zaten teklifle şoke oldum (gülüyor). Düşünsene 21 yıllık gazetecisin ve böyle bir teklif alıyorsun, "yapabilir miyim " diye sormadan edemiyor insan. Neticede 21 yıllık bir gazeteciyim ben ve bana sunulan çok değişik bir şey. Doğan ile o gün yaklaşık 30 dakika konuştuk telefonda.
Onun açısından keyifli ve heyecan verici bir teklif olmalı ama sizin açınızdan gerçekten zor.
Sorma. (Gülüyor) ama şunu biliyordum Alev; Doğan (Şentürk) yüzlerce yıldız yarattı ekranda. Nazlı Tolga, Fatih Portakal, İrfan Değirmenci de buna dahil. Çok başarılı ve ufku derin, ileriyi görebiliyor. "Yapabilir miyim" diye düşünürken Doğan’ın da yanlış bir işe imza atmayacağını biliyordum aslında. Ama benim için zordu ve çok tarihi bir karardı. "3-4 gün düşün" dedi ama her gün de aramaya başladı. Bu arada yeni yayın dönemine 10 gün var düşünsene ve ben daha ABD’deyim. Doğan dedi ki "Çık gel." Bende baktım telefonda konuşulacak bir mesele değil, programımı yarıda kestim, atladım geldim. Doğan Şentürk ile uzun uzun yüz yüze konuştuk. Aldı beni Fox TV Genel Müdürü Pietro Vicari’ye götürdü. "Neden ben?” diye sordum.
"BENİM İÇİN ZOR VE TARİHİ BİR KARARDI"
Neden siz peki, tatmin edici bir yanıt aldınız mı sorunuza?
Doğan dedi ki; "Amerikan tarzı bir iş yapmak istiyorum. Güvenilir, tarafsız bir gazeteci olsun, bildik bir yüz sunsun, yaşı da genç olan, bu sensin" dedi. Şunu istiyordu; ekrandaki kişi tarafsız olsun, yeri geldiğinde hükümeti eleştirsin, yeri geldiğinde övsün, yani doğru ve gerçek neyse onu söylesin. Fatih Portakal sonrası çok da kanala ters etki etmeyecek, konusuna hakim bir isim olarak beni uygun görmüşler. Biliyorlar ki ben hükümet doğru bir iş yaparsa doğru der alkışlarım, yanlış yapıyorsa "bu yanlış arkadaş" derim.
Tam da bu noktada Reha Muhtar’ın bir yazısı geldi aklıma. Fatih’in ana haber sunacağı ilk duyurulduğuna kaleme aldığı yazıda ilginç bir komplo teorisine yer vermiş. FOX’un ana haber düzenlemesi için "Amerikan ve İngiliz medyasının muhafazakar (conservative) sermayesi, Türkiye’de kendisini Eylül için yeniden konumlandırıyor" demişti. FOX TV’nin dünya medya devi Murdoch’a ait olduğunu hatırlatan Reha Muhtar, kanalın ana haber yüzü olarak Fatih Portakal’ı seçmesinin siyasi bir karar olduğunu savunmuştu.
Hayır, asla katılmıyorum bu bence büyük bir haksızlık . FOX ekranına şöyle bir bakınca zaten bunun ne kadar yersiz ve haksız bir düşünce olduğunu anlarsınız. Şu anda televizyonlar arasında en çok konuşulan FOX TV, Doğan bunu istedi ve başardı. Fatih Portakal’ın ana habere çekilmesi , benim sabah programını sunmam ses getirdi. Gazetelerin de, internet sitelerinin de dikkatini çekti bu değişiklikler. FOX TV habere büyük kıymet veriyor, biraz da buradan kazanıyor. Ve haberi haber gibi görüyor, bunu herkes beceremiyor. Yakında daha büyük sürprizler de olacak. Doğan Şentürk’ün kafasında daha birçok program ve proje var. 2014 ve 2015’te Doğan (Şentürk) bence gündemi belirleyen adam olacak.
FOX’u açıp şöyle bir baktığımda muhalif haberler de görebiliyoruz. Eleştirel bir bakış da hakim. Son zamanlarda bunu çok da gördüğümüz söylenemez ekranlarda.
Bravo. Çok güzel söyledin... Ama Fox’taki bu durumu muhaliflik olarak görme, çünkü bu kanalın sahibinin medyadan başka işi yok. İşadamı değil, ihalelerle işi yok, devletle bir işi yok. Bu işten para kazanıyorlar. Bunu da avantaja çevirmek istiyorlar. Mesela ben ilk gün ekrana çıktığımda şu sözü verdim: Haber saklamama... Dedim ki "Bana bazen kızabilirsin, beğenmeyebilirsiniz, ama size söz veriyorum her haberi vereceğim, haberi saklamayacağım, sansüre asla olmayacak" izleyici de bana güvendi.
"AKŞAM’DAN GÖREVDEN ALINMAMIN NEDENİ GEZİ PARKI DAHİL HİÇBİR HABERİ SAKLAMAMAM"
Peki Akşam Gazetesi’ndeyken okuyucu size güveniyor muydu, neticede oranın en tepe noktasındaki isimdiniz?
Ben işte Fox’taki gibi yayın politikası izlediğim için beni görevden aldılar. Ben Akşam Gazetesi’nde görevden alındıysam nedeni başta Gezi Parkı olmak üzere hiçbir haberi saklamamam. Yorum ayrıdır ama ben hiçbir haberi saklamadım. Gezi Parkı olaylarını en düzgün, en geniş veren gazetelerden biriydik.
"HÜKÜMET KARŞITI DA YANDAŞI DA DEÐİLİM, AKŞAM’DA DENGELİ YAYINCILIK YAPTIM"
Gazetede sizden sonra büyük bir kıyım yaşandı. İşte o çalışma arkadaşlarınız diyor ki "İsmail Küçükkaya da hükümete çok uzak bir isim değildi ama yerine gelen isim olan Mehmet Ocaktan onu mumla arattı." Sizin haberciliğiniz ve yöneticiliğinizi aratmış anladığım kadarıyla Ocaktan...
Bana "hükümet yanlısıydı" denir mi bilemem ama ben hükümet karşıtı değilim, hükümet yandaşı da değilim. Ben şöyle bakıyorum meseleye; hiçbir partiyi desteklemiyorum, hiçbiri benim partim değilim. İçime sinen hiçbir parti yok. Akşam Gazetesinde de dengeli yayıncılık yaptım.
"YAZARLARIMA EN GENİŞ ÖZGÜRLÜK ALANINI TANIDIM, ASLA MÜDAHALE ETMEDİM"
Dengeli derken?
Bütün görüşlere yer verdim. Bütün siyasi partilere gazetemi açtım. Hükümeti yeri geldi övdüm, yeri geldi eleştirdim. Bütün yazarlarıma en geniş özgürlük alanını tanıdım, hakaret etmedikleri sürece yazılarına asla müdahale etmedim ve en önemlisi hiçbir haberi saklamadım. Hatta Gezi Parkı olayları sırasında TMSF’deydik, "Başka gazetelerle bizi karşılaştırdılar, bunların hangisi TMSF’de, Akşam ne kadar özgür " diye haberler çıktı. Ama bir yere kadar yapabildik onu da, o film bitti.
"İŞİN İÇİNE SİYASET GİRDİ, BANA YÜZDE YÜZ GÜVENMEZ ANKARA ÇÜNKÜ... "
TMSF’den çok ciddi bir uyarı aldınız mı peki o dönem haberlerle ilgili?
Asla hiçbir uyarı almadım. TMSF bana çok memnun olduklarını, yola devam etmemi söyledi ama sonra işin içine siyaset girdi. Ankara benim orada kalmamı istedi ama yayın politikasına yüzde yüz güvendikleri birini koymak istedi, çünkü bana yüzde yüz güvenmez Ankara.
"BEN KENDİLERİNDEN DEÐİLİM"
Neden?
Çünkü kendilerinden değilim. Beni severler o ayrı. Merkezde görürler, çünkü ben merkezde bir insanım.
Merkez derken, ne suya ne sabuna ya da ne şiş yansın ne kebap mı?
Hayır asla onlar senin tanımlamaların benim değil. Benimki merkez sağla merkez sol arasında tam bir eksen. Milletin merkezindeyim ben. Onlar gazetede yüzde yüz güven duyabilecekleri bir isim olsun istediler. Mehmet Ocaktan’a yüzde yüz güveniyorlar onu biliyorum ama bana güvenmiyorlar.
"AKŞAM GAZETESİ BENİM İÇİN BİTMİŞTİR, BÜYÜK BİR SEVDAYDI, O BÜYÜK AŞK SONA ERDİ"
Büyük bir deprem yaşandı sizden sonra, sular bir türlü durulmadı gazetede. Şu an Akşam’ı nasıl buluyorsunuz, sizden sonraki durumuna bakınca ne hissediyorsunuz, üzülüyor musunuz?
Ben akşama ilişkin hiçbir duygu hissetmiyorum. Benim için o diğer gazetelerden biri gibi artık. Benim için bitti, kendimi bu konuda terbiye ettim. Akşam’a 13 yıl emek vermiş, 5 yıl da gazeteyi yönetmiş olarak büyük bir sevda olarak baktım ama o sevda bitti. Büyük aşk bitince akşam defteri de kapandı, ama Akşam yaşamasını istediğim gazetelerden biri, meslektaşlarım adına gazetenin yaşamasını isterim.
"NE YANDAŞIM, NE CANDAŞIM, 3. YOL MÜMKÜN DEMİŞTİM, BENDEN SONRA GELEN YÖNETİM BAŞKA YOLU SEÇTİ"
Gazete olarak yaşıyor mu ki? Düşünsenize yazı işleri toplantısında şu cümle kurulabiliyor. "Biz artık siyasi gazete olacağız, Başbakan Erdoğan’ı destekleyeceğiz" bu meslek etiğine uygun mu? Bu bir gazete midir ve ne kadar yaşar?
Böyle yaşayan gazeteler var. Türkiye koşullarında akşamın da yaşaması doğal. Bu bir yoldur, tercihtir. Ben 3. yol demiştim gazeteyi yönetmeye başladığımda, "Ben yandaş değilim, ben candaş da değilim 3. yol mümkün" demiştim. Benden sonra gelen yönetim "Biz artık 3. yolu seçmiyoruz, bizim yolumuz belli, biz Başbakan’ı destekliyoruz" dediler. Ne yapayım, ne diyeyim bu bir tercih saygı duyuyorum.
"TÜRKİYE’DE MEDYA HABERİ HALKTAN SAKLIYOR"
Açıkçası sizin dönemizde de akşam öyle muhalif yapıda bir gazete değildi, ancak kör göze almak da sokmuyordunuz?
Muhalif yazarlarım vardı ve hiçbir haberi saklamıyordum. Türkiye’de medyanın şu an yaşadığı krizin tek nedeni haber saklamak.
"GEZİ PARKI’NDA MEDYAYA ÖFKE DUYULMASININ NEDENİ HABERİN SAKLANMASIYDI"
Kriz mi var medyada?
Elbette. Haberler saklanıyor. Gizleniyor. Gazete ve televizyonlar artık haberi saklıyor Türkiye’de. İzleyiciyi haberden mahrum ediyor. Gezi Parkı’ndaki medyaya yönelik tepkinin, öfkenin nedeni de buydu.
"HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ ÖDEDİM"
Haberi saklamazsan ne oluyor?
Ben işte akşamda haberi hiç saklamadım, haber neyse onu verdim, gördüm ve bedelini ödedim.
"ANKARA’YI MEMNUN ETMEK GİBİ BİR DERDİM YOK"
Fox nasıl peki, her haberi veriyor mu?
Sana bir şey söyleyeyim mi, inanılmaz mutluyum. Her haberi veriyoruz. Doğan Şentürk diyor ki bana "İstediğin kadar öv, istediğin kadar eleştir, biz senin iç dengene güveniyoruz." Benim zaten iç dengem var. Benim öyle Başkent’e selam çakayım, birilerine yaranmak için mesaj vereyim, memnun edeyim gibi bir derdim yok. Bir tek bir şey var çok heyecanlıyım, milletle doğrudan iletişim halindesin. İnanılmaz keyifli. Çok mutluyum onun için. Ankara’ya değil de millete mesaj veriyorsun.
Peki zor mu ekran karşısında olmak yıllar sonra gazetecilikten televizyon haberciliğine geçiş?
Sonuçta canlı yayınlara, televizyon programlarına davet ediliyordum, Ankara gazeteciliği yaparken yine televizyonlara sık sık çıkıyordum ancak bu bambaşka bir şey. O saat kuşağında milyonlarca insana hitap ediyorsun ve sabah gibi çok güçlü bir kuşaktasın ve Türkiye’nin en büyük kanallarından birindesin neticede ve bu benim sunucu olarak ilk deneyimim.
Ekranın en çok neyini sevdiniz?
Seyirciyle iç içe olma kısmını.
Kendinizi nasıl buluyorsunuz ekranda?
İlk günler kötü ve çok heyecanlı ama şu an için gayet rahatım umut var yani.
Fatih Portakal’ın yerini doldurabildiniz mi, çünkü epeyce bir kitlesi vardı onun, muhabirlik dönemin de seviliyordu, tabii sizinde gazeteden belli bir kitleniz vardı?
Valla ilk gün çok heyecanlıydım. Hayatımda böyle heyecan yaşamadım. Tüm vücudum titriyordu o gün. 3 saat yayın. "Hadi başlıyoruz" deyip 4gün sonra yayına başladık biz birde. Yaşam biçimim, uyku biçimim, hepsi değişti. Gece 22’de uyuyorum sabah 03’te kalkıyorum. Her şeyimi yayına göre ayarladım. Zaten programın 3. gününden sonra rahatladım, kendimi ekranda daha da rahat hissetmeye başladım.
"ARTIK TELEVİZYON HABERCİSİ OLMAK İSTİYORUM"
Ekran bağımlılık yapar, o hissi yaşayan ekran yüzleri vazgeçemezler artık o bir tutkudur, sizi de artık gazetecilikte değil de televizyonlarda mı göreceğiz yoksa?
Ben artık televizyon habercisi olmak istiyorum ve önümüzde 2 yıl boyunca bu işten başka hiçbir iş yapmak istemiyorum. Bu dalda kendimi geliştirmek istiyorum, zaten adımı attım bu da bana büyük heyecan veriyor. Bu işi başarmak istiyorum. Sonuçta yaptığımız iş aynı habercilik.
Doğan Şentürk nasıl olurda size böylesine güvenir, ekranı teslim eder, hem de öylesine önemli bir reytinge sahip bir kuşağı acaba hiç mi tereddüt etmedi, "ya yapamazsa" diye düşünmedi?
Ben bunu Doğan’a sordum. Ailesiyle tatildeler Bozcaada’da. Mehmet Ali Birand’ı okuyor, Can Dündar’ın kaleme aldığı ve o sırada aklına ben geliyorum. Eşi Aydan’a söylüyor, "İsmail nasıl isim sabah için" diye , o da çok iyi fikir olduğunu söylüyor, sonra Haber Müdürü Kubilay Tümen’i arıyor, o da çok iyi fikir olduğunu söylüyor. Hatta "Tatil sana yaramış, kesinlikle çok iyi bir isim, yenilikçi bir fikir" diye de ekliyor.
"DOÐAN ŞENTÜRK’E ÇOK GÜVENDİM, İYİ BİR TELEVİZYONCU"
Endişe etmemiş mi hiç?
Onu da sordum. "Abi yok" dedi. "Biz Fatih’le (Portakal) ilk başladığımızda ilk bir kaç ay reyting bildiğin sıfırdı ama sonra tuttu, biz bu televizyon işini biliriz" dedi. Ben de ona güvendim. İki şey istedi benden "Biri ekranda İsmail Küçükkaya ol, ikincisi ilk 3 ay ne olur reytinglere bakma, söz mü dedi" "Söz" dedim. Ama ertesi gün geldi sarıldı çünkü reytingler öyle iyiydi ki biz de çok mutlu olduk. Dilerim bu reytingler böyle devam eder... Ben ekranda İsmail Küçükkaya olacağım, bunun sözünü herkese veriyorum.
"FATİH’LE BENZİYOR OLMAMIZ, ONU TAKLİT ETTİÐİM ANLAMINA GELMİYOR"
Size çok sık yöneltilen bir eleştiri var. Fatih Portakal’ı taklit ettiğiniz söyleniyor ekranda, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Fatih Portakal çok beğendiğim ve çok taktir ettiğim bir isim... Bir şey söyleyeyim ilk 2 gün çok geldi bana bu yönde eleştiriler. Gittim CD’lerini aldım 2 gün evde izledim neden böyle bir eleştiri geliyor diye, ama bu sabah programı, format aynı, saat aynı, yaptıklarımız aynı. Bu haksız bir eleştiri, ekranda İsmail Küçükkaya’yım, öyle de kalacağım. Beni haber sunmak için çağırmadılar buraya, ne spikerim ne sunucu gazeteciyim ben hem de 21 yıllık iyi bir gazeteciyim. İlerleyen zamanda çok iyi olacağıma da inanıyorum. İnsanlar alıştıkça daha da sevecekler. Ben de çok sevdim...
Ekranın havasına kapılmışsınız, dilerim Çalar Saat hiç susmaz susturulmaz.
(Gülüyor) Ekranı vallahi çok sevdim ama o da beni sevdi.
"GENEL YAYIN YÖNETMENİYİM DİYE HAYAT BOYU EVDE OTURUP TEKLİF Mİ BEKLEYECEKTİM"
Yıllarca bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaparken birden böyle ekranlara geçiş, zor olmadı mı? Mesela önceden işten ayrılan genel yayın yönetmenleri köşesine çekilir, yeni bir gazeteye transferini beklerdi ama siz öyle yapmadınız, affınıza sığınarak soruyorum bu soruyu, bir attan inip eşeğe binme durumu söz konusu mu?
Bak çok önemli bir soru bu. Alev, gazete genel yayın yönetmenliği muazzam bir güçtü, 5 yıl boyunca yaptım ben bunu. Bir çeşit sırça köşk gibidir, generallik makamıdır orası. Bana bu yönde eleştiriler geliyor "Koca genel yayın yönetmeni sabah haberlerine kadar düştü" dediler, vallahi bu düşme falan değil bence tam tersine yükselme. Ben gazetecilik yapıyorum, bu işler rütbe, makam, statü değildir, işin özü gazeteciliktir. Ben sana bir şey söyleyeyim mi bana bir radyodan da teklif gelmişti, radyocu bile olabilirdim. Önemli olan habercilik yapabiliyor muyum yapamıyor muyum bu... Ben yayın yönetmeniyim diye hayatım boyunca evde oturup yöneticilik teklifi mi bekleyecektim. Bu işler birazda mütevazılık gerektiriyor.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET DEDİ Kİ... "
Sizi en çok şaşırtan tepki kimden geldi yeni işinizle ilgili?
Akşam’dan ayrıldıktan sonra Mehmet Emin Karamehmet ile vedalaşmıştık. Yayına başladığımın 3. günüydü sanırım Mehmet Emin Bey aradı beni, tebrik etti. "İzledim çok iyidi de peki o kadar erken nasıl kalkıyorsun" diye sordu. Sonra beni kahve içmeye davet etti gittim. "Bu sana göre düşük iş değil mi, sen koskoca genel yayın yönetmeniydin." diye sordu. Ben de "Küçük iş büyük iş diye bakmıyorum ben meseleye, bu saygı duyduğum bir iş, ayrıca halkla her gün ilişki içindeyim" dedim. Yani seninki güzel bir soru fakat ben kendime şöyle baktım. "Arkadaş hayatımın sonuna kadar genel yayın yönetmeni olacak değilim."
Tabii bir de işin ucunda işsiz kalmak var. Devir çalışma devri, bir ömür işsiz kalacak halinizde yoktu değil mi?
Ya kimse bir ömür boyu işsiz kalmaz. Nasibinde, kısmetinde ne varsa onu yersin. Eninde sonunda bir iş bulursun ancak mesele sevdiğin işi yapabilmek. Ben işte şu an sevdiğim işi yapıyorum.
"ŞU AN ÇOK DAHA ÖZGÜRÜM"
Genel Yayın Yönetmeni oluğunuz günlerin eksikliğini hiç mi duymuyorsunuz?
Yoo aslında özlemiyorum. Ha şimdi makam aracın yok, özel şoförün yok, sekreterin yok, bunların hepsi yöneticiyken vardı. Tabii benim için çok büyük bir kayıp mı asla değil. Ben şimdi dolmuşa da biniyorum, metrobüse de, metroya da. Özgürlük bu doğal olan da bu. Diğeri yaptığım işin gereğiydi, bunlara takılmamak lazım.
"MÜTEVAZI OLMAZSAN ÖLÜRSÜN"
Ben sizi çözdüm epeyce mütevazısınız?
Valla öyle, çok sağ ol. Kendime hep bunu söylüyorum: Her zaman haddini bil, mütevazılığını kaybetme" diğeri adamı öldürür.
Kariyerini zedeler aman "Yapma bunu" diyen oldu mu?
Çok oldu ama ben hiç böyle düşünmedim. Kariyerimi zedelemek yerine kariyerime kariyer katar benim Fox gibi saygın bir kanalda var olmak. Ben evet belki de büyük bir risk aldım ama şimdi "Yapma" diyenler "İyi ki yapmışsın" diyorlar.
İzleyiciyi sevdiniz mi?
Çok sevdim, onlar da beni sevdi.
Köşe yazarlığı teklifi gelirse kabul eder misiniz, tekliflere açık mısınız?
Vallahi şimdi yeni bir işe girdim ve buraya foxlandım. Ben bu işi çözmeliyim önce. Şu an başka bir işi kaldıramam.
"FOX TV HALKTAN BİR KANAL"
FOX TV’nin haberciliğini nasıl buluyorsun, oranın ekibinden biri olarak değilde gazeteci gözüyle değerlendirirseniz? FOX iyi fox’luyor mu sahiden?
Kesinlikle. Şunu söyleyebilirim ki her haberi gönül rahatlığıyla, sansürsüz, özgürce verebiliyoruz. "Şunu görmeyelim aman" dediğimiz bir haber yok. Her türlü haberi veriyoruz. Kanal zaten uzun zamandır kendini bir çizgiye oturtmuş. Kanal siyasilere mesaj vermek yerine halktan haberleri seçiyor çünkü halktan. Patronunun medyadan başka hiç bir işi yok. O nedenle gerçek habercilik yapılabiliyor. Bak burası çok önemli patronun medyadan başka işi olmayınca, Ankara’ya mesaj verme derdi de olmuyor.
"MEHMET EMİN BEY MEDYAYI SAHİPSİZ BIRAKTI"
Türkiye’de medyanın belki de en büyük problemlerinden biri medya patronlarının aynı zamanda işadamı olması değil mi?
Direkt bunu söylersem çok gerçekçi olmaz. Ben meseleye şöyle bakıyorum. Yine de Aydın Doğan’ın yaptığı gibi medyayı kendi içinde kar etmesi gereken şirket olarak görmeli medya patronları. Mesela bizim Mehmet Emin Bey, medyayı sahipsiz bıraktı, ilgilenmedi, karışmadı. Ama onun şirketleri baştan beri hep borçluydu.
"MEHMET EMİN BEY BİR BEDEL ÖDEDİ"
Nasıl bir patrondu, Mehmet Emin Karamehmet?
Çok düzgün bir adamdır. Sınırsız özgülürlük tanır sana, çok saygı duyar, duydurur. Hayatım boyunca unutmayacağım minnettarım habercilikte sağladığı özgürlüğüne. Ama medyaya gerekli ilgiyi göstermedi. Mehmet Emin Bey, dünya çapında oyuncuydu. Turkcell, Digitürk, gibi. O kadar büyük bir dünyadaydı ki bu taraf ona küçük geliyordu. İlk aldığından bu yana Akşam ve Show TV zarardaydı, borçluydu. Bunun bedelini de Mehmet Emin Bey ödedi.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET İÇİN SON YOKTUR"
Kötü bir son oldu onun için...
Mehmet Emin Bey için son yoktur. O oyun içinde olmayı tercih eder ama medyadan çekiliyor. Medyanın içinde bundan sonra olmayacak, Digitürk’ü de sattıktan sonra. Bence onun için doğru olan da bu. Medyadan çekilmesi onun için iyi.
Anchormanlik hayaliniz de var mı?
Yok vallahi yemin ederim ki. Samimi olarak söyleyeyim Doğan bana anchormanlik teklifinde bulunsaydı kabul etmezdim. O çok başka bir şey. Benim uzun vadede hayalim Amerika’daki o adamlar gibi farklı formatta programlar yapmak istiyorum. Kameraya 2 sene alışayım, sonra akşam kuşağında farklı işler yapmak istiyorum.
Diğer sabah programlarını nasıl buluyorsunuz, onlar karşısında iddialı mısınız?
Vallahi açık söylemek gerekirse çok izlemedim diğer programları. Şimdi ben onlarla yarışmam, yarışamam bu onlara haksızlık, bana da saygısızlık olur çünkü hepimizin tarzı çok farklı. Hepimizin kitlesi çok ayrı. Bu daha başlangıç sonuçta ben çok yeniyim çok beylik laflar edersem uygun olmaz.
Reytingleri karşılaştırırsak nasıl?
Reytinglerimiz gayet iyi. Ama sonuçta düşün ki diğer kanallar 2 saat program yapıyorsa biz sabahta 3 saat canlı program yapıyoruz. Her 15 dakika arasında reklam kuşağı var. Az önce de dediğim gibi karşılaştırmak onlara haksızlık bana saygısızlık olur.
"BUNDAN 1 YIL SONRASINI KENDİM İÇİN HAYAL BİLE EDEMİYORUM"
Bu bir hayal miydi?
Yani açıkçası hiç aklıma gelmezdi. Ama şunu söyleyeyim bundan sonra ben ekranda olurum. İşimi çok ciddiye alıyorum, bundan 1 yıl sonrası kendim için tahmin bile edemiyorum. Hayatımın böyle olacağını kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim.
"ASIL İŞİMİ BULDUM"
Ben inanılmaz mutlu gördüm sizi, gözlerinizin için parıl parıl?
Gerçekten acayip mutluyum. Televizyoncu arkadaşlarım bile "Sen asıl işini, kendi alanını bulmuşun" diyorlar. Gazeteciliğe zaten aşkla bağlıyım.
"AKŞAM GRUBUNDA SON 10 YILDA BİR TEK GÜN DÜZENLİ MAAŞ ALMADIM"
Dile kolay tam 5 yıl bir gazetede yöneticiydiniz. Peki vicdanınız rahat mı, eski çalışanlarınızın yüzüne rahat bakabiliyor musunuz, çünkü onca zaman maaş alamadılar büyük sıkıntı yaşadılar akşamda?
Ben bir şey söyleyeyim mi Alev, bak bu gazetede 13 yıl çalıştım ve son 10 yılda maaşımı düzgün aldığım tek bir gün olmadı.
Öyle bir koltukta neden oturdunuz ki?
Olur mu öyle bırakıp gitmek, mücadele edeceksin ve ben bunu yaptım. Ben ayrıldığım gün herkes hakkını aldı, ben o meseleyi çözdüm. Kimsenin alacağı kalmadı. Son 2 yılda zaten biz bunu içimizde çözmüştük. TMSF bu şirkete geldiğinde Akşam’ın maaş sorunu yoktu.
"BÜYÜK BEDEL ÖDEDİM"
Yıllarca da çektiler ama...
Hepimiz hep beraber çektik. Zaten o süreçte iş bulan da çekti gitti. Ama herkes hakkını aldı. Bırakıp giderdim ama yapmadım. Ama çok ağır bir bedel ödedim, düşünsene maaşların ödenmediği bir yerde yaşadığın psikolojiyi. Son iki yılda mesaimin büyük bölümünü gazeteciliğe değil reklam işlerine verdik. Çalışanların maaşları ödensin diye reklamcılara büyük zaman ayırdım, ama ekibimle bu işi çözdüm.
Peki medyanın en büyük problemi ne?
Sence ne?
Bence medyanın gerçekte medya olmaması, sansür, oto sansür, korkarak habercilik yapmak. Kendi kendini törpülemek. Daha uzar gider benim açımdan, ben size sordum soruyu.
Güzel yanıttı. Bence de öyle. Medyanın en büyük sorunu haber saklaması, en büyük mesele bu. Haberler saklandığı için de milletin güveni azalıyor. Milletin güveni azalınca da kısır döndü başlıyor.
"MEDYA HABER SAKLAYARAK KAYBETTİ, EN BÜYÜK SORUNU BU MEDYANIN"
Oto sansür de büyük problem sanırım son yıllarda?
Başbakan veya adamları birilerini arayıp da "Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapmayın" demez. Ama onlar sizin ya da sizin patronlarınızın hassasiyetlerine göre gard alıyorlar. Mesela Başbakan kimi zaman sizi gezilerine, yurt dışı seyahatlerine çağırmıyor. Senin patronun için senin o gezide olman önemliyse bu bile bir baskı oluyor. Sembolik adımlar atılıyor böyle. Bunu hükümet hissettiriyor bir türlü.
Hükümetin medya üzerinde gözle görülür çok büyük bir baskısı var mı peki?
Valla ben beş yıl boyunca bir baskı hissetmedim üzerimde.
"VİCDANIM ÇOK RAHAT HİÇBİR YAZARIMI HARCAMADIM, HEP SAHİP ÇIKTIM"
Allah aşkına onlarca köşe yazarı gitti. Medyada bir yaprak dökümü var hala da sürüyor. Hiç kelle istenmedi mi sizden. "Ya şu yazarınız rahatsız ediyor yazılarıyla" vs... şeklinde bir imada bile bulunulmadı mı? Zira muhalif denebilecek oldukça fazla kalem vardı Akşam’da. Yaşamadım diyorsanız hala umut var diyeceğim... Samimi bir yanıt istiyorum.
Şöyle ki bir rahatsızlık olduğunu bir şekilde anlıyorsunuz. Size hissettiriyorlar. Bir gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 20 tane üst düzey gazeteciyle bir toplantıdayken, böyle bilgilendirme toplantıları yapılırdı. Ben katıldım bunlardan birine, orada mesela benim yazarlarımdan Hüsnü Mahalli’yle ilgili bir takım sözleri oldu. Normalde böyle şeyler olur ancak kimse sana açıktan "Şunu istemiyoruz, derhal at" demez. Hissettirir. Ama vicdanım çok rahat hiçbir yazarımı harcatmadım, sahip çıktım sonuna dek. Bana dört gün boyunca "kal" diye ısrar etti mesela Cengiz Özdemir "Yayın yönetmenliğinden ayrıl, gel yönetim katına çık, maaşın, sekreterin tüm statün devam etsin" dedi ben kabul etmedim. "Mesela Başbakan arasa bile kalmaz mısın" dedi, "Kalmam" dedim. Düşünsene genel yayın yönetmenliğinden alınacaksın orada kalacaksın içine sindirip, bu ne meslek ahlakına uyar ne de benim meslek anlayışıma...
"BEN DE BİLİRDİM GEZİ’Yİ MİNİCİK GÖRMEYİ AMA HABERCİYSEN OLMUYOR İŞTE"
Bu düzen normal mi, hükümetin bu kadar medya içinde olması, Cengiz Özdemir’in böyle bir talepte bulunması sizden?
Ama TMSF geldi neticede, sonuçta devlet geldi bu normal. İşleyiş değişti devlet geldi artık. Diyemezsiniz ki "Her şey eskisi gibi devam etsin."... Ben işte devlet geldi, eskisi gibi devam edeyim dedim olmadı. Edemezsin ettirmezler. Ben de bilirdim Gezi Parkı olaylarını haberleştirirken hükümete yakın bazı gazeteler gibi minicik görmeyi ya da görmemeyi. Kimse de bana bir şey demezdi. Fıstık gibi devam ederdim. Ama haberciysen olmuyor. Bunları yapmadığım içinde yol göründü bana.
"MEDYA İKİ YILDIR TİYATRO OYNUYORDU"
Gezi Parkı’ndan bahsettiniz bende sormadan edemeyeceğim; Gezi olaylarında mesele neydi, medya neden bu kadar tepki gördü?
Medya artık tiyatro oynamaya başlamıştı son iki yıldır. Haberleri olduğu gibi vermiyor, eleştiri yapmıyor, hükümeti uyarmıyordu. Hep lay lay lom haberler yapılıyordu. Buna gazeteler de tüm televizyonlar da dahil. Tepki de git gide büyüdü. Vatandaş dedi ki "Siz neden işinizi yapmıyorsunuz, görevinizi yerine getirmiyorsunuz"...
"GEZİ SONRASI MEDYA NORMALE DÖNDÜ, HABERLERİ GÖRMEYE BAŞLADI"
Medya görevini yapmıyor muydu gerçekten?
Yapmıyordu tabii...
"FOX’TA HABERLERİ SIFIR SANSÜRSÜZ VERİYORUZ"
Şimdi nasıl peki durum, Gezi bir şeyleri değiştirebildi mi bari?
Gezi’den sonra şöyle bir silkelendiler. Medya normale döndü büyük oranda. Şimdi bir olay oldu mu haberi hemen hemen herkes vermeye başladı. Burada Fox’un etkisi de büyük. Ben neden Fox’u kabul ettim biliyor musun Gezi sürecinde benim bütün yakın çevrem "FOX’u izliyoruz, haberi saklamıyor "dedi. Biz mesela haberleri FOX’ta sıfır sansürsüz veriyoruz.
"HİÇBİR HABERİ GİZLEMEMEM İPİMİ ÇEKTİ"
Zaten sizin ipinizi de büyük oranda Gezi çekti Akşam’da değil mi?
Hayır direkt gezi dersek yanlış olur. Doğru tanımı bunun şu: Hiç bir haberi gizlememe kararlılığım ipimi çekti. Hükümet benim hiçbir haberi gizlemediğimi biliyordu. Gezi Parkı olayını da bana kalırsa daha küçük vermemi isterlerdi, bana böyle bir şey gelmese de bunu hissediyorum. Yine de şunun altını tekrar çizmek isterim, benim nasıl bir gazeteci olduğumu bildikleri için sistemde kalmamı istediler. "Yazmaya devam et" dediler. Ben istemedim.
Sizden sonra göreve gelen Mehmet Ocaktan’ı nasıl buluyorsunuz?
Akşam’a gelen iki yönetici de yani hem Mehmet Ocaktan hem de Murat Kelkitlioğlu gazeteci. Uzun zamandır bu işi yapıyor. Hükümete yakın olmak veya Başbakan’ı destekleyeceklerini açıklamaları bir tercihtir. Desteklenebilir de, eleştirilebilir de. Onlar gazeteci. Hükümeti desteklemek adına bir gazetecilik yapılır mı yapılmaz mı, onu bilmiyorum. Bunu zaman içerisinde hep beraber göreceğiz.
Ya Akşam’ın yayın politikası?
İşte bu soruya net yanıt verebilir. 360 derece değişti bu çok açık.
"AKŞAM’IN YAYIN POLİTİKASI 360 DERECE DEÐİŞTİ"
Medya özgürlüğü anlamında Türkiye en karanlık dönemini mi yaşıyor?
Valla öyle diyemem biz FOX’ta özgürce bütün haberleri veriyoruz. Bunu söylersem kendimize de haksızlık olur. Değişik gazetelerin yayın çizgilerine de bakıyorsun onlar da suya sabuna dokunuyor. Özgürce, muhalif tarzda haberleri veriyor. Yani burada bütün medya yerine kısmi olarak bir kısım medyayı eleştirebiliriz. Sonuçta bugün Türkiye’de Başbakan’a bile her türlü eleştiriyi yapabiliyorsunuz.
Gazetecilik yapılıyor mu yani ülkemizde gerçek manada?
Tabii ki.. Yapan da var yapmayan da var. Türkiye’deki temel sorun bizim meslektaşlarımızın büyük bölümünün hiç gazetecilik yapmaması şu anda.
"BAZI GAZETECİLERİN TEK İŞİ HÜKÜMETİ DESTEKLEMEK"
Peki ne yapıyorlar?
Hükümeti destekliyorlar sadece, başka işleri yok. İdeolojik olarak desteklemeleri normal ama gazeteciliğe yansıtmak yanlış. Ben mesela bir hükümete körü körüne muhalefet etmeyi de doğru bulmuyorum, doğrudan desteklemeyi de. Ben hiç bir hükümete böyle yaklaşmadım.
AK Parti hükümetini nasıl buluyorsunuz var mı eleştirdiğiniz yönleri?
Bu hükümetin son iki yıldaki dış politikasını şimdi gelde eleştirme, neyini destekleyebilirsin ki? Bizi neredeyse savaşın eşiğine getirdiler uygulanan yanlış politikalarla. Bunu nasıl görmezsin. Birde sağlıkta yaptıkları büyük devrimi nasıl inkar edebilirsin? Zaten ediyorsan bu ülkede yaşadığından şüphe ederim ben senin. SSK, BAÐ-KUR birleştirildi, bunlar önemli çalışmalardı. Mesele her olaya ayrı ayrı bakabilmekte.
Ne güzel. Röportajımızın da böylelikle burada sonuna geldik artık son sözleriniz varsa medyadaki arkadaşlarınıza mesajınız varsa alayım ve ileteyim.
İşsiz kaldığım ilk günden bu yana bana destek olan arayan, soran tüm arkadaşlarıma teşekkür borç bilirim. Her zaman yanımda oldular, hiç eksikliklerini hissettirmediler. Bütün bunlara vesile olduğu içinde sevgili dostum Doğan Şentürk’e büyük bir teşekkürü borç bilirim. Ömrümce de bu cesur ve yenilikçi kararını unutmayacağım. Doğan beni Pietro’ya götürdüğünde "Benden ne bekliyorsunuz" diye sordum. Sadece "respect, respect" dedi, yani bütün herkesime "Saygı duy" dedi. Ve ekledi bak biz 2 kez devrim yaptık sabah haberlerinde 3.’sü en büyük devrim dedi.
Medyaradar’ı da sorayım son olarak size?
Medyaradar benim her gün okuduğum 4 medya sitesinden biri. İnanılmaz bir atak yaptı. Dedikodu haberleri değil gerçek haberleri veriyor. Atlamadan şunu söyleyeyim, röportajlarınızı da çok beğeniyorum, muhteşem.
Çok teşekkür ediyorum. Dilerim Çalar Saat hep sizinle çalar ve hiç susmaz susturulmaz
Çok sağol . Dilerim öyle olur...
Röportaj: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twiter: gazetecialev
Gmail: alevgursoy2008@gmail.com
Fox TV'nin “Çalar Saat” isimli sabah programını emanet ettiği Akşam Gazetesi'nin eski genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
Fox TV’nin o muhteşem binasına İsmail Küçükkaya’nın müthiş enerjisini uğramış dersem yalan olmaz. Gözleri ışıl ışıldı beni karşıladığında. Neredeyse tüm yaşantı biçimi değişen, uyku düzeni bile farklılaşan birinin böylesine enerjik olması açıkçası beni şaşırttı.
Küçükkaya ekranı çok sevmiş, küçük bir çocuğun gözlerindeki o masum mutluluk ifadesini gördüm röportajı yaparken onda... Öyle mütevazı ki "Koskoca genel yayın yönetmeniydin bu kariyerin için büyük bir düşüş değil mi?” soruma bile oldukça içten yanıt verdi, kızmadı, bozulmadı. Çok da doğru söyledi, “Herkes anne karnında yönetici doğmuyor ya da hep yönetici kalacak değil ya... ”
Evet İsmail Küçükkaya 21 yıllık bir gazeteci; mesleğine, habere aşık. Yıllar sonra gazetecilikten televizyon haberciliğine hızlı bir geçiş yaparak hepimizi şaşırttı ama çok da yanlış bir karar vermemiş gibi. Zira hem ekran onu sevmiş hem de o ekranı. Dile kolay tam 3 saat boyunca ekranda, o üç saatte üçer dilimlik 15’er dakikalık reklam, ama yine de reytingler tavanda... "Fatih Portakal’ı taklit ediyor" eleştirilerini haksızlık olarak nitelendiriyor. Akşam’daki gelişmeleri ise "O sevda benim için bitti” diyerek yanıtlıyor. Ee ne olsa vicdanı rahat çünkü diyor ki, "Bütün yazarlarımı sonuna kadar savundum, sınırsız özgürlük tanıdım, haksızlık yapmadım."
Medyayı ise eleştiriyor çünkü ona göre Türkiye’de en büyük sorun haberin saklanması... ”Her ne pahasına olursa olsun haber saklamadım, bedelini ödedim bundan sonrada saklamam, bedelini ödemeye hazırım" diye de ekliyor. FOX TV’nin haberciliğini ise beğeniyor. "Sıfır sansür" diyor. Bu kanalla anlaşma hikayesi ise son derece ilginç. FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ün cesurluğundan dem vuruyor. “Çalar Saat” programını kapatır kapatmaz yanıma geldi. Heyecanlıydı, o heyecanın hiç de biteceğini sanmıyorum çünkü o normal bildiğimiz heyecanlardan değil. Biz gazetecilerin bir çocuğunda olur, "iş aşkı, meslek aşkı" kimi meslektaşlarımız seksen yaşına gelse dahi haberlere adeta bir stajyer heyecanıyla gider, bu işini sevdiğinin, tutkusunun göstergesidir. Açıkçası dopdolu bir röportaj oldu bana göre. Sorulan sorulara verilen yanıtlar kaçak göçek olmayınca söyleşi de keyifli oluyor. O halde daha fazla uzatarak sizleri o keyiften mahrum etmeyeyim. İyi okumalar diliyorum.
İsmail Bey, biraz geç kaldım bunu söylemek için ama yeni göreviniz, yeni işiniz hayırlı olsun, “Çalar Saat” dilerim hiç susmasın ya da susturulmasın. Kısa bir süre öncesine kadar Çalar Saat Fatih Portakal ile çalıyor güne öyle uyanıyorduk. Şimdi güne farklı bir isim yani sizinle başlıyoruz. Şaşırttınız hepimizi. Uzun süren gazete yöneticiliğinin ardından nasıl oldu Fox TV.
Teşekkür ediyorum. Gazeteden ayrıldıktan sonra buradaki gürültü, patırtıdan uzaklaşmak ve biraz kafa dinlemek için 2 aylığına ABD’ye gittim. Sosyal medya şirketlerini ziyaret ettim. Mesleğimizin geleceği nereye doğru gidiyor diye araştırmalar yaparken tam bu ziyaretin 5. haftasında FOX TV Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk aradı. Doğan, benim çok eski arkadaşım, tanışıklığımız 20 yıl öncesine kadar gider. Ortak anılarımız çoktur. Doğan telefonda bana dedi ki "Ya İsmail gel seninle bambaşka bir şey yapalım." "Hayırdır" dedim. "Herkesi şaşırtalım, şoke edelim mi? " dedi. Ben Amerika’dayım ve bunları telefonda konuşuyoruz düşünsene. "Edelim ama nasıl olacak?" dedim. "Gel sabah haberlerini bizde sen sun, 2 yıl da kontrat imzalayalım, ekibimiz de güzel, Amerikan tarzı bir şey yapalım" dedi. Milleti şoke edelim derken ben zaten teklifle şoke oldum (gülüyor). Düşünsene 21 yıllık gazetecisin ve böyle bir teklif alıyorsun, "yapabilir miyim " diye sormadan edemiyor insan. Neticede 21 yıllık bir gazeteciyim ben ve bana sunulan çok değişik bir şey. Doğan ile o gün yaklaşık 30 dakika konuştuk telefonda.
Onun açısından keyifli ve heyecan verici bir teklif olmalı ama sizin açınızdan gerçekten zor.
Sorma. (Gülüyor) ama şunu biliyordum Alev; Doğan (Şentürk) yüzlerce yıldız yarattı ekranda. Nazlı Tolga, Fatih Portakal, İrfan Değirmenci de buna dahil. Çok başarılı ve ufku derin, ileriyi görebiliyor. "Yapabilir miyim" diye düşünürken Doğan’ın da yanlış bir işe imza atmayacağını biliyordum aslında. Ama benim için zordu ve çok tarihi bir karardı. "3-4 gün düşün" dedi ama her gün de aramaya başladı. Bu arada yeni yayın dönemine 10 gün var düşünsene ve ben daha ABD’deyim. Doğan dedi ki "Çık gel." Bende baktım telefonda konuşulacak bir mesele değil, programımı yarıda kestim, atladım geldim. Doğan Şentürk ile uzun uzun yüz yüze konuştuk. Aldı beni Fox TV Genel Müdürü Pietro Vicari’ye götürdü. "Neden ben?” diye sordum.
"BENİM İÇİN ZOR VE TARİHİ BİR KARARDI"
Neden siz peki, tatmin edici bir yanıt aldınız mı sorunuza?
Doğan dedi ki; "Amerikan tarzı bir iş yapmak istiyorum. Güvenilir, tarafsız bir gazeteci olsun, bildik bir yüz sunsun, yaşı da genç olan, bu sensin" dedi. Şunu istiyordu; ekrandaki kişi tarafsız olsun, yeri geldiğinde hükümeti eleştirsin, yeri geldiğinde övsün, yani doğru ve gerçek neyse onu söylesin. Fatih Portakal sonrası çok da kanala ters etki etmeyecek, konusuna hakim bir isim olarak beni uygun görmüşler. Biliyorlar ki ben hükümet doğru bir iş yaparsa doğru der alkışlarım, yanlış yapıyorsa "bu yanlış arkadaş" derim.
Tam da bu noktada Reha Muhtar’ın bir yazısı geldi aklıma. Fatih’in ana haber sunacağı ilk duyurulduğuna kaleme aldığı yazıda ilginç bir komplo teorisine yer vermiş. FOX’un ana haber düzenlemesi için "Amerikan ve İngiliz medyasının muhafazakar (conservative) sermayesi, Türkiye’de kendisini Eylül için yeniden konumlandırıyor" demişti. FOX TV’nin dünya medya devi Murdoch’a ait olduğunu hatırlatan Reha Muhtar, kanalın ana haber yüzü olarak Fatih Portakal’ı seçmesinin siyasi bir karar olduğunu savunmuştu.
Hayır, asla katılmıyorum bu bence büyük bir haksızlık . FOX ekranına şöyle bir bakınca zaten bunun ne kadar yersiz ve haksız bir düşünce olduğunu anlarsınız. Şu anda televizyonlar arasında en çok konuşulan FOX TV, Doğan bunu istedi ve başardı. Fatih Portakal’ın ana habere çekilmesi , benim sabah programını sunmam ses getirdi. Gazetelerin de, internet sitelerinin de dikkatini çekti bu değişiklikler. FOX TV habere büyük kıymet veriyor, biraz da buradan kazanıyor. Ve haberi haber gibi görüyor, bunu herkes beceremiyor. Yakında daha büyük sürprizler de olacak. Doğan Şentürk’ün kafasında daha birçok program ve proje var. 2014 ve 2015’te Doğan (Şentürk) bence gündemi belirleyen adam olacak.
FOX’u açıp şöyle bir baktığımda muhalif haberler de görebiliyoruz. Eleştirel bir bakış da hakim. Son zamanlarda bunu çok da gördüğümüz söylenemez ekranlarda.
Bravo. Çok güzel söyledin... Ama Fox’taki bu durumu muhaliflik olarak görme, çünkü bu kanalın sahibinin medyadan başka işi yok. İşadamı değil, ihalelerle işi yok, devletle bir işi yok. Bu işten para kazanıyorlar. Bunu da avantaja çevirmek istiyorlar. Mesela ben ilk gün ekrana çıktığımda şu sözü verdim: Haber saklamama... Dedim ki "Bana bazen kızabilirsin, beğenmeyebilirsiniz, ama size söz veriyorum her haberi vereceğim, haberi saklamayacağım, sansüre asla olmayacak" izleyici de bana güvendi.
"AKŞAM’DAN GÖREVDEN ALINMAMIN NEDENİ GEZİ PARKI DAHİL HİÇBİR HABERİ SAKLAMAMAM"
Peki Akşam Gazetesi’ndeyken okuyucu size güveniyor muydu, neticede oranın en tepe noktasındaki isimdiniz?
Ben işte Fox’taki gibi yayın politikası izlediğim için beni görevden aldılar. Ben Akşam Gazetesi’nde görevden alındıysam nedeni başta Gezi Parkı olmak üzere hiçbir haberi saklamamam. Yorum ayrıdır ama ben hiçbir haberi saklamadım. Gezi Parkı olaylarını en düzgün, en geniş veren gazetelerden biriydik.
"HÜKÜMET KARŞITI DA YANDAŞI DA DEÐİLİM, AKŞAM’DA DENGELİ YAYINCILIK YAPTIM"
Gazetede sizden sonra büyük bir kıyım yaşandı. İşte o çalışma arkadaşlarınız diyor ki "İsmail Küçükkaya da hükümete çok uzak bir isim değildi ama yerine gelen isim olan Mehmet Ocaktan onu mumla arattı." Sizin haberciliğiniz ve yöneticiliğinizi aratmış anladığım kadarıyla Ocaktan...
Bana "hükümet yanlısıydı" denir mi bilemem ama ben hükümet karşıtı değilim, hükümet yandaşı da değilim. Ben şöyle bakıyorum meseleye; hiçbir partiyi desteklemiyorum, hiçbiri benim partim değilim. İçime sinen hiçbir parti yok. Akşam Gazetesinde de dengeli yayıncılık yaptım.
"YAZARLARIMA EN GENİŞ ÖZGÜRLÜK ALANINI TANIDIM, ASLA MÜDAHALE ETMEDİM"
Dengeli derken?
Bütün görüşlere yer verdim. Bütün siyasi partilere gazetemi açtım. Hükümeti yeri geldi övdüm, yeri geldi eleştirdim. Bütün yazarlarıma en geniş özgürlük alanını tanıdım, hakaret etmedikleri sürece yazılarına asla müdahale etmedim ve en önemlisi hiçbir haberi saklamadım. Hatta Gezi Parkı olayları sırasında TMSF’deydik, "Başka gazetelerle bizi karşılaştırdılar, bunların hangisi TMSF’de, Akşam ne kadar özgür " diye haberler çıktı. Ama bir yere kadar yapabildik onu da, o film bitti.
"İŞİN İÇİNE SİYASET GİRDİ, BANA YÜZDE YÜZ GÜVENMEZ ANKARA ÇÜNKÜ... "
TMSF’den çok ciddi bir uyarı aldınız mı peki o dönem haberlerle ilgili?
Asla hiçbir uyarı almadım. TMSF bana çok memnun olduklarını, yola devam etmemi söyledi ama sonra işin içine siyaset girdi. Ankara benim orada kalmamı istedi ama yayın politikasına yüzde yüz güvendikleri birini koymak istedi, çünkü bana yüzde yüz güvenmez Ankara.
"BEN KENDİLERİNDEN DEÐİLİM"
Neden?
Çünkü kendilerinden değilim. Beni severler o ayrı. Merkezde görürler, çünkü ben merkezde bir insanım.
Merkez derken, ne suya ne sabuna ya da ne şiş yansın ne kebap mı?
Hayır asla onlar senin tanımlamaların benim değil. Benimki merkez sağla merkez sol arasında tam bir eksen. Milletin merkezindeyim ben. Onlar gazetede yüzde yüz güven duyabilecekleri bir isim olsun istediler. Mehmet Ocaktan’a yüzde yüz güveniyorlar onu biliyorum ama bana güvenmiyorlar.
"AKŞAM GAZETESİ BENİM İÇİN BİTMİŞTİR, BÜYÜK BİR SEVDAYDI, O BÜYÜK AŞK SONA ERDİ"
Büyük bir deprem yaşandı sizden sonra, sular bir türlü durulmadı gazetede. Şu an Akşam’ı nasıl buluyorsunuz, sizden sonraki durumuna bakınca ne hissediyorsunuz, üzülüyor musunuz?
Ben akşama ilişkin hiçbir duygu hissetmiyorum. Benim için o diğer gazetelerden biri gibi artık. Benim için bitti, kendimi bu konuda terbiye ettim. Akşam’a 13 yıl emek vermiş, 5 yıl da gazeteyi yönetmiş olarak büyük bir sevda olarak baktım ama o sevda bitti. Büyük aşk bitince akşam defteri de kapandı, ama Akşam yaşamasını istediğim gazetelerden biri, meslektaşlarım adına gazetenin yaşamasını isterim.
"NE YANDAŞIM, NE CANDAŞIM, 3. YOL MÜMKÜN DEMİŞTİM, BENDEN SONRA GELEN YÖNETİM BAŞKA YOLU SEÇTİ"
Gazete olarak yaşıyor mu ki? Düşünsenize yazı işleri toplantısında şu cümle kurulabiliyor. "Biz artık siyasi gazete olacağız, Başbakan Erdoğan’ı destekleyeceğiz" bu meslek etiğine uygun mu? Bu bir gazete midir ve ne kadar yaşar?
Böyle yaşayan gazeteler var. Türkiye koşullarında akşamın da yaşaması doğal. Bu bir yoldur, tercihtir. Ben 3. yol demiştim gazeteyi yönetmeye başladığımda, "Ben yandaş değilim, ben candaş da değilim 3. yol mümkün" demiştim. Benden sonra gelen yönetim "Biz artık 3. yolu seçmiyoruz, bizim yolumuz belli, biz Başbakan’ı destekliyoruz" dediler. Ne yapayım, ne diyeyim bu bir tercih saygı duyuyorum.
"TÜRKİYE’DE MEDYA HABERİ HALKTAN SAKLIYOR"
Açıkçası sizin dönemizde de akşam öyle muhalif yapıda bir gazete değildi, ancak kör göze almak da sokmuyordunuz?
Muhalif yazarlarım vardı ve hiçbir haberi saklamıyordum. Türkiye’de medyanın şu an yaşadığı krizin tek nedeni haber saklamak.
"GEZİ PARKI’NDA MEDYAYA ÖFKE DUYULMASININ NEDENİ HABERİN SAKLANMASIYDI"
Kriz mi var medyada?
Elbette. Haberler saklanıyor. Gizleniyor. Gazete ve televizyonlar artık haberi saklıyor Türkiye’de. İzleyiciyi haberden mahrum ediyor. Gezi Parkı’ndaki medyaya yönelik tepkinin, öfkenin nedeni de buydu.
"HABERİ SAKLAMADIM, BEDELİNİ ÖDEDİM"
Haberi saklamazsan ne oluyor?
Ben işte akşamda haberi hiç saklamadım, haber neyse onu verdim, gördüm ve bedelini ödedim.
"ANKARA’YI MEMNUN ETMEK GİBİ BİR DERDİM YOK"
Fox nasıl peki, her haberi veriyor mu?
Sana bir şey söyleyeyim mi, inanılmaz mutluyum. Her haberi veriyoruz. Doğan Şentürk diyor ki bana "İstediğin kadar öv, istediğin kadar eleştir, biz senin iç dengene güveniyoruz." Benim zaten iç dengem var. Benim öyle Başkent’e selam çakayım, birilerine yaranmak için mesaj vereyim, memnun edeyim gibi bir derdim yok. Bir tek bir şey var çok heyecanlıyım, milletle doğrudan iletişim halindesin. İnanılmaz keyifli. Çok mutluyum onun için. Ankara’ya değil de millete mesaj veriyorsun.
Peki zor mu ekran karşısında olmak yıllar sonra gazetecilikten televizyon haberciliğine geçiş?
Sonuçta canlı yayınlara, televizyon programlarına davet ediliyordum, Ankara gazeteciliği yaparken yine televizyonlara sık sık çıkıyordum ancak bu bambaşka bir şey. O saat kuşağında milyonlarca insana hitap ediyorsun ve sabah gibi çok güçlü bir kuşaktasın ve Türkiye’nin en büyük kanallarından birindesin neticede ve bu benim sunucu olarak ilk deneyimim.
Ekranın en çok neyini sevdiniz?
Seyirciyle iç içe olma kısmını.
Kendinizi nasıl buluyorsunuz ekranda?
İlk günler kötü ve çok heyecanlı ama şu an için gayet rahatım umut var yani.
Fatih Portakal’ın yerini doldurabildiniz mi, çünkü epeyce bir kitlesi vardı onun, muhabirlik dönemin de seviliyordu, tabii sizinde gazeteden belli bir kitleniz vardı?
Valla ilk gün çok heyecanlıydım. Hayatımda böyle heyecan yaşamadım. Tüm vücudum titriyordu o gün. 3 saat yayın. "Hadi başlıyoruz" deyip 4gün sonra yayına başladık biz birde. Yaşam biçimim, uyku biçimim, hepsi değişti. Gece 22’de uyuyorum sabah 03’te kalkıyorum. Her şeyimi yayına göre ayarladım. Zaten programın 3. gününden sonra rahatladım, kendimi ekranda daha da rahat hissetmeye başladım.
"ARTIK TELEVİZYON HABERCİSİ OLMAK İSTİYORUM"
Ekran bağımlılık yapar, o hissi yaşayan ekran yüzleri vazgeçemezler artık o bir tutkudur, sizi de artık gazetecilikte değil de televizyonlarda mı göreceğiz yoksa?
Ben artık televizyon habercisi olmak istiyorum ve önümüzde 2 yıl boyunca bu işten başka hiçbir iş yapmak istemiyorum. Bu dalda kendimi geliştirmek istiyorum, zaten adımı attım bu da bana büyük heyecan veriyor. Bu işi başarmak istiyorum. Sonuçta yaptığımız iş aynı habercilik.
Doğan Şentürk nasıl olurda size böylesine güvenir, ekranı teslim eder, hem de öylesine önemli bir reytinge sahip bir kuşağı acaba hiç mi tereddüt etmedi, "ya yapamazsa" diye düşünmedi?
Ben bunu Doğan’a sordum. Ailesiyle tatildeler Bozcaada’da. Mehmet Ali Birand’ı okuyor, Can Dündar’ın kaleme aldığı ve o sırada aklına ben geliyorum. Eşi Aydan’a söylüyor, "İsmail nasıl isim sabah için" diye , o da çok iyi fikir olduğunu söylüyor, sonra Haber Müdürü Kubilay Tümen’i arıyor, o da çok iyi fikir olduğunu söylüyor. Hatta "Tatil sana yaramış, kesinlikle çok iyi bir isim, yenilikçi bir fikir" diye de ekliyor.
"DOÐAN ŞENTÜRK’E ÇOK GÜVENDİM, İYİ BİR TELEVİZYONCU"
Endişe etmemiş mi hiç?
Onu da sordum. "Abi yok" dedi. "Biz Fatih’le (Portakal) ilk başladığımızda ilk bir kaç ay reyting bildiğin sıfırdı ama sonra tuttu, biz bu televizyon işini biliriz" dedi. Ben de ona güvendim. İki şey istedi benden "Biri ekranda İsmail Küçükkaya ol, ikincisi ilk 3 ay ne olur reytinglere bakma, söz mü dedi" "Söz" dedim. Ama ertesi gün geldi sarıldı çünkü reytingler öyle iyiydi ki biz de çok mutlu olduk. Dilerim bu reytingler böyle devam eder... Ben ekranda İsmail Küçükkaya olacağım, bunun sözünü herkese veriyorum.
"FATİH’LE BENZİYOR OLMAMIZ, ONU TAKLİT ETTİÐİM ANLAMINA GELMİYOR"
Size çok sık yöneltilen bir eleştiri var. Fatih Portakal’ı taklit ettiğiniz söyleniyor ekranda, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Fatih Portakal çok beğendiğim ve çok taktir ettiğim bir isim... Bir şey söyleyeyim ilk 2 gün çok geldi bana bu yönde eleştiriler. Gittim CD’lerini aldım 2 gün evde izledim neden böyle bir eleştiri geliyor diye, ama bu sabah programı, format aynı, saat aynı, yaptıklarımız aynı. Bu haksız bir eleştiri, ekranda İsmail Küçükkaya’yım, öyle de kalacağım. Beni haber sunmak için çağırmadılar buraya, ne spikerim ne sunucu gazeteciyim ben hem de 21 yıllık iyi bir gazeteciyim. İlerleyen zamanda çok iyi olacağıma da inanıyorum. İnsanlar alıştıkça daha da sevecekler. Ben de çok sevdim...
Ekranın havasına kapılmışsınız, dilerim Çalar Saat hiç susmaz susturulmaz.
(Gülüyor) Ekranı vallahi çok sevdim ama o da beni sevdi.
"GENEL YAYIN YÖNETMENİYİM DİYE HAYAT BOYU EVDE OTURUP TEKLİF Mİ BEKLEYECEKTİM"
Yıllarca bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaparken birden böyle ekranlara geçiş, zor olmadı mı? Mesela önceden işten ayrılan genel yayın yönetmenleri köşesine çekilir, yeni bir gazeteye transferini beklerdi ama siz öyle yapmadınız, affınıza sığınarak soruyorum bu soruyu, bir attan inip eşeğe binme durumu söz konusu mu?
Bak çok önemli bir soru bu. Alev, gazete genel yayın yönetmenliği muazzam bir güçtü, 5 yıl boyunca yaptım ben bunu. Bir çeşit sırça köşk gibidir, generallik makamıdır orası. Bana bu yönde eleştiriler geliyor "Koca genel yayın yönetmeni sabah haberlerine kadar düştü" dediler, vallahi bu düşme falan değil bence tam tersine yükselme. Ben gazetecilik yapıyorum, bu işler rütbe, makam, statü değildir, işin özü gazeteciliktir. Ben sana bir şey söyleyeyim mi bana bir radyodan da teklif gelmişti, radyocu bile olabilirdim. Önemli olan habercilik yapabiliyor muyum yapamıyor muyum bu... Ben yayın yönetmeniyim diye hayatım boyunca evde oturup yöneticilik teklifi mi bekleyecektim. Bu işler birazda mütevazılık gerektiriyor.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET DEDİ Kİ... "
Sizi en çok şaşırtan tepki kimden geldi yeni işinizle ilgili?
Akşam’dan ayrıldıktan sonra Mehmet Emin Karamehmet ile vedalaşmıştık. Yayına başladığımın 3. günüydü sanırım Mehmet Emin Bey aradı beni, tebrik etti. "İzledim çok iyidi de peki o kadar erken nasıl kalkıyorsun" diye sordu. Sonra beni kahve içmeye davet etti gittim. "Bu sana göre düşük iş değil mi, sen koskoca genel yayın yönetmeniydin." diye sordu. Ben de "Küçük iş büyük iş diye bakmıyorum ben meseleye, bu saygı duyduğum bir iş, ayrıca halkla her gün ilişki içindeyim" dedim. Yani seninki güzel bir soru fakat ben kendime şöyle baktım. "Arkadaş hayatımın sonuna kadar genel yayın yönetmeni olacak değilim."
Tabii bir de işin ucunda işsiz kalmak var. Devir çalışma devri, bir ömür işsiz kalacak halinizde yoktu değil mi?
Ya kimse bir ömür boyu işsiz kalmaz. Nasibinde, kısmetinde ne varsa onu yersin. Eninde sonunda bir iş bulursun ancak mesele sevdiğin işi yapabilmek. Ben işte şu an sevdiğim işi yapıyorum.
"ŞU AN ÇOK DAHA ÖZGÜRÜM"
Genel Yayın Yönetmeni oluğunuz günlerin eksikliğini hiç mi duymuyorsunuz?
Yoo aslında özlemiyorum. Ha şimdi makam aracın yok, özel şoförün yok, sekreterin yok, bunların hepsi yöneticiyken vardı. Tabii benim için çok büyük bir kayıp mı asla değil. Ben şimdi dolmuşa da biniyorum, metrobüse de, metroya da. Özgürlük bu doğal olan da bu. Diğeri yaptığım işin gereğiydi, bunlara takılmamak lazım.
"MÜTEVAZI OLMAZSAN ÖLÜRSÜN"
Ben sizi çözdüm epeyce mütevazısınız?
Valla öyle, çok sağ ol. Kendime hep bunu söylüyorum: Her zaman haddini bil, mütevazılığını kaybetme" diğeri adamı öldürür.
Kariyerini zedeler aman "Yapma bunu" diyen oldu mu?
Çok oldu ama ben hiç böyle düşünmedim. Kariyerimi zedelemek yerine kariyerime kariyer katar benim Fox gibi saygın bir kanalda var olmak. Ben evet belki de büyük bir risk aldım ama şimdi "Yapma" diyenler "İyi ki yapmışsın" diyorlar.
İzleyiciyi sevdiniz mi?
Çok sevdim, onlar da beni sevdi.
Köşe yazarlığı teklifi gelirse kabul eder misiniz, tekliflere açık mısınız?
Vallahi şimdi yeni bir işe girdim ve buraya foxlandım. Ben bu işi çözmeliyim önce. Şu an başka bir işi kaldıramam.
"FOX TV HALKTAN BİR KANAL"
FOX TV’nin haberciliğini nasıl buluyorsun, oranın ekibinden biri olarak değilde gazeteci gözüyle değerlendirirseniz? FOX iyi fox’luyor mu sahiden?
Kesinlikle. Şunu söyleyebilirim ki her haberi gönül rahatlığıyla, sansürsüz, özgürce verebiliyoruz. "Şunu görmeyelim aman" dediğimiz bir haber yok. Her türlü haberi veriyoruz. Kanal zaten uzun zamandır kendini bir çizgiye oturtmuş. Kanal siyasilere mesaj vermek yerine halktan haberleri seçiyor çünkü halktan. Patronunun medyadan başka hiç bir işi yok. O nedenle gerçek habercilik yapılabiliyor. Bak burası çok önemli patronun medyadan başka işi olmayınca, Ankara’ya mesaj verme derdi de olmuyor.
"MEHMET EMİN BEY MEDYAYI SAHİPSİZ BIRAKTI"
Türkiye’de medyanın belki de en büyük problemlerinden biri medya patronlarının aynı zamanda işadamı olması değil mi?
Direkt bunu söylersem çok gerçekçi olmaz. Ben meseleye şöyle bakıyorum. Yine de Aydın Doğan’ın yaptığı gibi medyayı kendi içinde kar etmesi gereken şirket olarak görmeli medya patronları. Mesela bizim Mehmet Emin Bey, medyayı sahipsiz bıraktı, ilgilenmedi, karışmadı. Ama onun şirketleri baştan beri hep borçluydu.
"MEHMET EMİN BEY BİR BEDEL ÖDEDİ"
Nasıl bir patrondu, Mehmet Emin Karamehmet?
Çok düzgün bir adamdır. Sınırsız özgülürlük tanır sana, çok saygı duyar, duydurur. Hayatım boyunca unutmayacağım minnettarım habercilikte sağladığı özgürlüğüne. Ama medyaya gerekli ilgiyi göstermedi. Mehmet Emin Bey, dünya çapında oyuncuydu. Turkcell, Digitürk, gibi. O kadar büyük bir dünyadaydı ki bu taraf ona küçük geliyordu. İlk aldığından bu yana Akşam ve Show TV zarardaydı, borçluydu. Bunun bedelini de Mehmet Emin Bey ödedi.
"MEHMET EMİN KARAMEHMET İÇİN SON YOKTUR"
Kötü bir son oldu onun için...
Mehmet Emin Bey için son yoktur. O oyun içinde olmayı tercih eder ama medyadan çekiliyor. Medyanın içinde bundan sonra olmayacak, Digitürk’ü de sattıktan sonra. Bence onun için doğru olan da bu. Medyadan çekilmesi onun için iyi.
Anchormanlik hayaliniz de var mı?
Yok vallahi yemin ederim ki. Samimi olarak söyleyeyim Doğan bana anchormanlik teklifinde bulunsaydı kabul etmezdim. O çok başka bir şey. Benim uzun vadede hayalim Amerika’daki o adamlar gibi farklı formatta programlar yapmak istiyorum. Kameraya 2 sene alışayım, sonra akşam kuşağında farklı işler yapmak istiyorum.
Diğer sabah programlarını nasıl buluyorsunuz, onlar karşısında iddialı mısınız?
Vallahi açık söylemek gerekirse çok izlemedim diğer programları. Şimdi ben onlarla yarışmam, yarışamam bu onlara haksızlık, bana da saygısızlık olur çünkü hepimizin tarzı çok farklı. Hepimizin kitlesi çok ayrı. Bu daha başlangıç sonuçta ben çok yeniyim çok beylik laflar edersem uygun olmaz.
Reytingleri karşılaştırırsak nasıl?
Reytinglerimiz gayet iyi. Ama sonuçta düşün ki diğer kanallar 2 saat program yapıyorsa biz sabahta 3 saat canlı program yapıyoruz. Her 15 dakika arasında reklam kuşağı var. Az önce de dediğim gibi karşılaştırmak onlara haksızlık bana saygısızlık olur.
"BUNDAN 1 YIL SONRASINI KENDİM İÇİN HAYAL BİLE EDEMİYORUM"
Bu bir hayal miydi?
Yani açıkçası hiç aklıma gelmezdi. Ama şunu söyleyeyim bundan sonra ben ekranda olurum. İşimi çok ciddiye alıyorum, bundan 1 yıl sonrası kendim için tahmin bile edemiyorum. Hayatımın böyle olacağını kırk yıl düşünsem aklıma getirmezdim.
"ASIL İŞİMİ BULDUM"
Ben inanılmaz mutlu gördüm sizi, gözlerinizin için parıl parıl?
Gerçekten acayip mutluyum. Televizyoncu arkadaşlarım bile "Sen asıl işini, kendi alanını bulmuşun" diyorlar. Gazeteciliğe zaten aşkla bağlıyım.
"AKŞAM GRUBUNDA SON 10 YILDA BİR TEK GÜN DÜZENLİ MAAŞ ALMADIM"
Dile kolay tam 5 yıl bir gazetede yöneticiydiniz. Peki vicdanınız rahat mı, eski çalışanlarınızın yüzüne rahat bakabiliyor musunuz, çünkü onca zaman maaş alamadılar büyük sıkıntı yaşadılar akşamda?
Ben bir şey söyleyeyim mi Alev, bak bu gazetede 13 yıl çalıştım ve son 10 yılda maaşımı düzgün aldığım tek bir gün olmadı.
Öyle bir koltukta neden oturdunuz ki?
Olur mu öyle bırakıp gitmek, mücadele edeceksin ve ben bunu yaptım. Ben ayrıldığım gün herkes hakkını aldı, ben o meseleyi çözdüm. Kimsenin alacağı kalmadı. Son 2 yılda zaten biz bunu içimizde çözmüştük. TMSF bu şirkete geldiğinde Akşam’ın maaş sorunu yoktu.
"BÜYÜK BEDEL ÖDEDİM"
Yıllarca da çektiler ama...
Hepimiz hep beraber çektik. Zaten o süreçte iş bulan da çekti gitti. Ama herkes hakkını aldı. Bırakıp giderdim ama yapmadım. Ama çok ağır bir bedel ödedim, düşünsene maaşların ödenmediği bir yerde yaşadığın psikolojiyi. Son iki yılda mesaimin büyük bölümünü gazeteciliğe değil reklam işlerine verdik. Çalışanların maaşları ödensin diye reklamcılara büyük zaman ayırdım, ama ekibimle bu işi çözdüm.
Peki medyanın en büyük problemi ne?
Sence ne?
Bence medyanın gerçekte medya olmaması, sansür, oto sansür, korkarak habercilik yapmak. Kendi kendini törpülemek. Daha uzar gider benim açımdan, ben size sordum soruyu.
Güzel yanıttı. Bence de öyle. Medyanın en büyük sorunu haber saklaması, en büyük mesele bu. Haberler saklandığı için de milletin güveni azalıyor. Milletin güveni azalınca da kısır döndü başlıyor.
"MEDYA HABER SAKLAYARAK KAYBETTİ, EN BÜYÜK SORUNU BU MEDYANIN"
Oto sansür de büyük problem sanırım son yıllarda?
Başbakan veya adamları birilerini arayıp da "Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapmayın" demez. Ama onlar sizin ya da sizin patronlarınızın hassasiyetlerine göre gard alıyorlar. Mesela Başbakan kimi zaman sizi gezilerine, yurt dışı seyahatlerine çağırmıyor. Senin patronun için senin o gezide olman önemliyse bu bile bir baskı oluyor. Sembolik adımlar atılıyor böyle. Bunu hükümet hissettiriyor bir türlü.
Hükümetin medya üzerinde gözle görülür çok büyük bir baskısı var mı peki?
Valla ben beş yıl boyunca bir baskı hissetmedim üzerimde.
"VİCDANIM ÇOK RAHAT HİÇBİR YAZARIMI HARCAMADIM, HEP SAHİP ÇIKTIM"
Allah aşkına onlarca köşe yazarı gitti. Medyada bir yaprak dökümü var hala da sürüyor. Hiç kelle istenmedi mi sizden. "Ya şu yazarınız rahatsız ediyor yazılarıyla" vs... şeklinde bir imada bile bulunulmadı mı? Zira muhalif denebilecek oldukça fazla kalem vardı Akşam’da. Yaşamadım diyorsanız hala umut var diyeceğim... Samimi bir yanıt istiyorum.
Şöyle ki bir rahatsızlık olduğunu bir şekilde anlıyorsunuz. Size hissettiriyorlar. Bir gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 20 tane üst düzey gazeteciyle bir toplantıdayken, böyle bilgilendirme toplantıları yapılırdı. Ben katıldım bunlardan birine, orada mesela benim yazarlarımdan Hüsnü Mahalli’yle ilgili bir takım sözleri oldu. Normalde böyle şeyler olur ancak kimse sana açıktan "Şunu istemiyoruz, derhal at" demez. Hissettirir. Ama vicdanım çok rahat hiçbir yazarımı harcatmadım, sahip çıktım sonuna dek. Bana dört gün boyunca "kal" diye ısrar etti mesela Cengiz Özdemir "Yayın yönetmenliğinden ayrıl, gel yönetim katına çık, maaşın, sekreterin tüm statün devam etsin" dedi ben kabul etmedim. "Mesela Başbakan arasa bile kalmaz mısın" dedi, "Kalmam" dedim. Düşünsene genel yayın yönetmenliğinden alınacaksın orada kalacaksın içine sindirip, bu ne meslek ahlakına uyar ne de benim meslek anlayışıma...
"BEN DE BİLİRDİM GEZİ’Yİ MİNİCİK GÖRMEYİ AMA HABERCİYSEN OLMUYOR İŞTE"
Bu düzen normal mi, hükümetin bu kadar medya içinde olması, Cengiz Özdemir’in böyle bir talepte bulunması sizden?
Ama TMSF geldi neticede, sonuçta devlet geldi bu normal. İşleyiş değişti devlet geldi artık. Diyemezsiniz ki "Her şey eskisi gibi devam etsin."... Ben işte devlet geldi, eskisi gibi devam edeyim dedim olmadı. Edemezsin ettirmezler. Ben de bilirdim Gezi Parkı olaylarını haberleştirirken hükümete yakın bazı gazeteler gibi minicik görmeyi ya da görmemeyi. Kimse de bana bir şey demezdi. Fıstık gibi devam ederdim. Ama haberciysen olmuyor. Bunları yapmadığım içinde yol göründü bana.
"MEDYA İKİ YILDIR TİYATRO OYNUYORDU"
Gezi Parkı’ndan bahsettiniz bende sormadan edemeyeceğim; Gezi olaylarında mesele neydi, medya neden bu kadar tepki gördü?
Medya artık tiyatro oynamaya başlamıştı son iki yıldır. Haberleri olduğu gibi vermiyor, eleştiri yapmıyor, hükümeti uyarmıyordu. Hep lay lay lom haberler yapılıyordu. Buna gazeteler de tüm televizyonlar da dahil. Tepki de git gide büyüdü. Vatandaş dedi ki "Siz neden işinizi yapmıyorsunuz, görevinizi yerine getirmiyorsunuz"...
"GEZİ SONRASI MEDYA NORMALE DÖNDÜ, HABERLERİ GÖRMEYE BAŞLADI"
Medya görevini yapmıyor muydu gerçekten?
Yapmıyordu tabii...
"FOX’TA HABERLERİ SIFIR SANSÜRSÜZ VERİYORUZ"
Şimdi nasıl peki durum, Gezi bir şeyleri değiştirebildi mi bari?
Gezi’den sonra şöyle bir silkelendiler. Medya normale döndü büyük oranda. Şimdi bir olay oldu mu haberi hemen hemen herkes vermeye başladı. Burada Fox’un etkisi de büyük. Ben neden Fox’u kabul ettim biliyor musun Gezi sürecinde benim bütün yakın çevrem "FOX’u izliyoruz, haberi saklamıyor "dedi. Biz mesela haberleri FOX’ta sıfır sansürsüz veriyoruz.
"HİÇBİR HABERİ GİZLEMEMEM İPİMİ ÇEKTİ"
Zaten sizin ipinizi de büyük oranda Gezi çekti Akşam’da değil mi?
Hayır direkt gezi dersek yanlış olur. Doğru tanımı bunun şu: Hiç bir haberi gizlememe kararlılığım ipimi çekti. Hükümet benim hiçbir haberi gizlemediğimi biliyordu. Gezi Parkı olayını da bana kalırsa daha küçük vermemi isterlerdi, bana böyle bir şey gelmese de bunu hissediyorum. Yine de şunun altını tekrar çizmek isterim, benim nasıl bir gazeteci olduğumu bildikleri için sistemde kalmamı istediler. "Yazmaya devam et" dediler. Ben istemedim.
Sizden sonra göreve gelen Mehmet Ocaktan’ı nasıl buluyorsunuz?
Akşam’a gelen iki yönetici de yani hem Mehmet Ocaktan hem de Murat Kelkitlioğlu gazeteci. Uzun zamandır bu işi yapıyor. Hükümete yakın olmak veya Başbakan’ı destekleyeceklerini açıklamaları bir tercihtir. Desteklenebilir de, eleştirilebilir de. Onlar gazeteci. Hükümeti desteklemek adına bir gazetecilik yapılır mı yapılmaz mı, onu bilmiyorum. Bunu zaman içerisinde hep beraber göreceğiz.
Ya Akşam’ın yayın politikası?
İşte bu soruya net yanıt verebilir. 360 derece değişti bu çok açık.
"AKŞAM’IN YAYIN POLİTİKASI 360 DERECE DEÐİŞTİ"
Medya özgürlüğü anlamında Türkiye en karanlık dönemini mi yaşıyor?
Valla öyle diyemem biz FOX’ta özgürce bütün haberleri veriyoruz. Bunu söylersem kendimize de haksızlık olur. Değişik gazetelerin yayın çizgilerine de bakıyorsun onlar da suya sabuna dokunuyor. Özgürce, muhalif tarzda haberleri veriyor. Yani burada bütün medya yerine kısmi olarak bir kısım medyayı eleştirebiliriz. Sonuçta bugün Türkiye’de Başbakan’a bile her türlü eleştiriyi yapabiliyorsunuz.
Gazetecilik yapılıyor mu yani ülkemizde gerçek manada?
Tabii ki.. Yapan da var yapmayan da var. Türkiye’deki temel sorun bizim meslektaşlarımızın büyük bölümünün hiç gazetecilik yapmaması şu anda.
"BAZI GAZETECİLERİN TEK İŞİ HÜKÜMETİ DESTEKLEMEK"
Peki ne yapıyorlar?
Hükümeti destekliyorlar sadece, başka işleri yok. İdeolojik olarak desteklemeleri normal ama gazeteciliğe yansıtmak yanlış. Ben mesela bir hükümete körü körüne muhalefet etmeyi de doğru bulmuyorum, doğrudan desteklemeyi de. Ben hiç bir hükümete böyle yaklaşmadım.
AK Parti hükümetini nasıl buluyorsunuz var mı eleştirdiğiniz yönleri?
Bu hükümetin son iki yıldaki dış politikasını şimdi gelde eleştirme, neyini destekleyebilirsin ki? Bizi neredeyse savaşın eşiğine getirdiler uygulanan yanlış politikalarla. Bunu nasıl görmezsin. Birde sağlıkta yaptıkları büyük devrimi nasıl inkar edebilirsin? Zaten ediyorsan bu ülkede yaşadığından şüphe ederim ben senin. SSK, BAÐ-KUR birleştirildi, bunlar önemli çalışmalardı. Mesele her olaya ayrı ayrı bakabilmekte.
Ne güzel. Röportajımızın da böylelikle burada sonuna geldik artık son sözleriniz varsa medyadaki arkadaşlarınıza mesajınız varsa alayım ve ileteyim.
İşsiz kaldığım ilk günden bu yana bana destek olan arayan, soran tüm arkadaşlarıma teşekkür borç bilirim. Her zaman yanımda oldular, hiç eksikliklerini hissettirmediler. Bütün bunlara vesile olduğu içinde sevgili dostum Doğan Şentürk’e büyük bir teşekkürü borç bilirim. Ömrümce de bu cesur ve yenilikçi kararını unutmayacağım. Doğan beni Pietro’ya götürdüğünde "Benden ne bekliyorsunuz" diye sordum. Sadece "respect, respect" dedi, yani bütün herkesime "Saygı duy" dedi. Ve ekledi bak biz 2 kez devrim yaptık sabah haberlerinde 3.’sü en büyük devrim dedi.
Medyaradar’ı da sorayım son olarak size?
Medyaradar benim her gün okuduğum 4 medya sitesinden biri. İnanılmaz bir atak yaptı. Dedikodu haberleri değil gerçek haberleri veriyor. Atlamadan şunu söyleyeyim, röportajlarınızı da çok beğeniyorum, muhteşem.
Çok teşekkür ediyorum. Dilerim Çalar Saat hep sizinle çalar ve hiç susmaz susturulmaz
Çok sağol . Dilerim öyle olur...
- Okan Demir 18 Aralık
- Süleyman Saim Tekcan 18 Aralık
- Reshad Strik 16 Aralık
- Derya Uluğ 15 Aralık
- Balım Sultan 12 Aralık
- Charles Leclerc 10 Aralık
- Aka Gündüz Temur 09 Aralık
- John Napier 1378
- Vahe Kılıçarslan 505
- Hakan Fidan 316
- Okan Demir 300
- Nadide Sultan 228
- Emrah Lafçı 197
- Umut Eker 139
- Mustafa Karataş 78
- Erol Mütercimler 77
- İvana Sert 68
- Ercument Karacan 59
- Taha Özer 59
- Nevzat Demir 57
- Armağan Çağlayan 56
- Tansu Polatkan 55
- Vahe Kılıçarslan 505
- Umut Eker 139
- Emrah Lafçı 197
- Hakan Fidan 316
- Mustafa Karataş 78
- Erol Mütercimler 77
- Nadide Sultan 228
- Samet Güzel 54
- Tansu Polatkan 55
- İvana Sert 68