FB TW PIN NWS

Versay Antlaşması

Versay Antlaşması

Versay Antlaşması, 1. Dünya savaşı sonunda Almanya ile Müttefikler arasında devam eden savaşı sona erdiren antlaşmadır.

Antlaşma hükümleri Almanya’nın haklarını elinden almakta ve birçok alanda kısıtlamalarla doludur. Buna bağlı olarak hükümet olacakların farkında ve olumsuz sonuçların doğmasının an meselesi olduğunu da bilmektedir. Anlaşma metni, 15 bölüm ve 440 maddeden oluşmaktadır.

18 Ocak 1919'da başlayan Paris Barış Konferansı'nda müzakere edilmiş, 7 Mayıs 1919'da son metin Almanlara deklare edilmiş, 23 Haziran'da Alman Parlamentosu'nca kabul edilmiş ve 28 Haziran'da Paris'in Versay banliyösünde imzalanmıştır.

İçerdiği ağır koşullardan ötürü Versay Antlaşması Almanya'da büyük tepkiye yol açmış ve "ihanet" olarak kabul edilmiştir. Birçok tarihçi Almanya'da 1920'lerde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa, Nazi Partisi'nin iktidara gelişine ve II. Dünya Savaşı'na nihai olarak Versay Antlaşması'nın neden olduğu düşüncesindedir.

Versay Antlaşması Maddeleri Alsace Lorraine’i Fransa’ya bırakılacaktır, Topraklarının büyük bir kısmını Belçika, Polonya, Çekoslovakya’ya bırakacaktır, Bütün deniz topraklarından vazgeçecektir, Almanya’nın Avusturya ile siyasi ittifak kurması yasaklanacaktır, Almanya’da zorunlu askerlik kaldırılacaktır ve ordu bünyesine sınırlandırmalar getirilecektir, Buna bağlı olarak ordu yapısı dağıtılacak ve kaldırılacaktır. Saar (Saarland) Almanya’dan 15 yıl boyunca ayrı kalmıştır.

Alman hükümeti 1918 yılının Ekim ayında, dönemin ABD başkanı Woodrow Wilson'un adil bir barış için önermiş olduğu on dört maddeyi kabul ettiğini bildirmiş, Başkan'dan bu çerçevede bir antlaşmaya gidilmek üzere ateşkes sağlanması yönünde girişimlerde bulunmasını talep etmişti. Bu on dört maddenin dokuz maddesi yeni toprak düzenlemeleriyle ilgilidir. Ancak savaşın son yılında gerek İngiltere, Fransa ve İtalya arasında, gerekse de bu ülkelerle Romanya ve Yunanistan arasında imzalanmış olan gizli antlaşmalar daha farklı bir toprak düzenlemesini gerektirmekteydi.

Versay antlaşması, Paris Barış konferansında ilk görüşülen antlaşma olup, Alman meclisi tarafından da 9 Temmuz 1919’da kabul edilmiştir. Bunun nedeni savaşın tamamen bitirilmesi ve Alman hükümetinin devrilebilmesi için Almanya’nın yetkilerinin elinden alınmasıdır.

Gelişmelerden sonra Almanya’nın durumunu belirleyen antlaşmanın yürürlüğe gireceği tarih olarak 10 Ocak 1920 hedeflenmiştir. Bu tarihte yürürlüğe giren antlaşma Otto von Bismarck’ın kurduğu Almanya’nın yıkılmasını ve Alman hükümetini mağlubiyetini olağan kılmıştır. Bundan sonra antlaşma hükümleri uygulanmaya konulmuş ve Alman hükümeti silahsızlandırılmıştır. Bununla birlikte bin kişilik orduları dağıtılmış ve etkisiz hale getirilmiştir.

Almanya gemilerini kayıtsız şartsız teslim etmiş ve bunlar üzerinde hak iddia edememiştir. Bunun dışında yeni çizilen Alman sınırları da sorun yaratmış ve bu sınırların dışında kalan halkın yerleştirilmesinde de azınlık sorunları devreye girmiştir. Buna bağlı olarak Versailles antlaşmasının ağır şartları özellikle de 231. madde Almanya’da Nasyonalizm’in gelişmesine ve 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep olmuştur.

Versailles antlaşması aynı zamanda birçok farklı ülkenin de yararına olmuş ancak bu aşamada Almanya’nın bitirilmesi Alman hükümetinin zararına hizmet etmiştir. Buna bağlı olarak Almanların 40 yıl önce ele geçirdikleri Alsas Loren’i Fransa’ya vermeleri gerekmiştir.

ABD Senatosu Versay Antlaşması’nı reddetti. Cumhuriyetçi kanat, Milletler Cemiyeti ile ilgili hükümleri bulunduran maddelere karşı çıktı. ABD’nin Milletler Cemiyeti’nde rolünün azalacağı ön görülüyordu. Senato’da yapılan oylamalarda istenilen karar bir türlü çıkmıyordu. 1921 yılında Knox-Porter kararıyla savaş Almanya ile resmen sona ermiş oldu.

Almanyalı yöneticilerinin Versay antlaşmasına razı olmalarının en büyük nedeni de ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından ortaya atılan Wilson Prensipleri olmuştur. Bu prensipler gereğince yenilen devletlerin hiçbir şekilde ödün vermemesi gerekliliği Alman hükümetine dayanak olmuş ve Versay antlaşmasını imzalamalarını sağlamıştır.

Atatürk ise antlaşmayı şu şekilde açıklamaktadır; Birinci Dünya Savaşı’nı hazırlayan nedenlerin hiçbirini ortadan kaldırmamıştır. Tersine olarak dünün rakipleri arasında uçurumu daha fazla derinleştirmiştir.

Paris Barış Konferansı'nda "Üç Büyükler" olarak bilinen İngiltere Başbakanı David Lloyd George, Fransa Başbakanı Georges Clemenceau ve İtalya Başbakanı Vittorio Emanuele Orlando etkin olmuş ve Versay Antlaşması'nın maddeleri taslak haline getirilmiştir. Bu taslakla ateşkes görüşmeleri sırasında verilen güvenceler arasındaki uyumsuzluk Alman heyetince protesto edilse de Alman Meclisi antlaşma şartlarını 9 Temmuz 1919'da, Almanya üzerinde abluka kalkmadığı ve başka yapılacak bir şey olmadığı için onayladı.

Genel hatlarıyla, 10 Ocak 1920'de yürürlüğe giren Versay Antlaşması, Otto von Bismarck’ın (Bismark)'ın kurduğu Almanya'yı yıkıyor ve yeni bir Avrupa düzeni kuruyordu. Almanya, Alsas-Loren'i Fransa'ya, Eupen (Öpen), Malmedy (Malmedi) ve Monschau (Monşo)'nun bir bölümünü Belçika'ya, Memel'i (bugün Klaipeda) yeni kurulan Litvanya'ya, Yukarı Silezya'nın güney ucunu ve Batı Prusya'nın büyük bölümünü Polonya'ya, Yukarı Silezya'nın bir parçasını Çekoslovakya'ya bırakıyordu. Danzig (bugün Gdansk) serbest şehir oluyor ve Milletler Cemiyeti'nin himayesine terkediliyordu. Saar (Sar) bölgesi Fransa'ya bırakılacak, bölgenin esas kaderi ise on beş yıl sonra yapılacak halk oylaması ile belirlenecekti. Almanya, Ren kıyılarındaki ve Helgoland'da mevcut tahkimatları yıkacaktı. Ayrıca 1920'de Schleswig Holstein bölgesinin Schleswig kısmında plebisit yapılacaktı. Bu plebisit sonucu Orta Schleswig Almanya'da kalırken; Apenrade (Aabenraa), Sonderburg (Sonderborg), Hadersleben (Haderslev) ilçelerinin tamamıyla Tondern (Tønder) ve Flensburg ilçelerinin kuzey kısımlarından oluşan Kuzey Schleswig (Güney Jutland) Danimarka'ya geçiyordu. 15 Haziran 1920'de Almanya, Danimarka'ya Kuzey Schleswig'i resmen devretti.

Almanya'nın, Çin'deki hakları ve Büyük Okyanus'taki adaları Japonya'ya devredildi. Almanya, Avusturya ile birleşmemeyi taahhüt etmekte; ayrıca Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya'nın bağımsızlığını tanımaktaydı. Tarafsızlığı savaş içinde çiğnenen Belçika'nın hukuki bakımdan da tarafsızlığı kaldırılmakta, Almanya da bunu kabul etmekte idi.

Almanya, mecburi askerliği kaldırıyor, en çok 100 bin kişilik bir ordu bulundurmak yetkisine sahip oluyordu. Ayrıca, Almanya denizaltı ve uçak da üretemeyecekti. Bütün gemilerini de İtilaf Devletleri'ne teslim edecekti. Almanya, ödeme kabiliyetinin çok üstünde bir savaş tazminatıyla da yükümlü tutuluyordu. Almanya, ekonomik ve siyasi bakımdan ağır yükümlülükler altında idi. Birçok Alman da yeni kurulan devletlerin sınırları içinde kalmıştı. Bu durumun doğal bir sonucu olarak azınlık meselesi, Barış Antlaşmasının uygulanması ile ortaya çıkmıştır.


Antlaşmanın askeri hükümleri ve manevi hükümleri ile Almanya’nın galip devletlere bir karşı saldırı ve yaptırımdan men edildi. Ayrıca kurulan milletlerarası mahkeme ile Almanya'nın savaş sırasında uyguladığı katliamlar nedeniyle İmparator Kaiser Wilhelm-II (Madde 227) ve askeri kanat mahkemede savaş suçlusu olarak yargılanacaktır. Weimar Meclisi tarafından “dikta” olarak girilen Versay Antlaşması hükümleri kabul edilmesine rağmen Alman Parlamentosu tarafından hiçbir zaman tam olarak kabul edilmedi. Tazminat komisyonu tarafından Almanlara iki yıl sonra belirtilen tazminat miktarı ve Alman halkının toplu olarak savaş suçlusu ilan edilmesi, Alman halkının onurunu kırmış ve Alman milliyetçiliği doğarak Nazi Almanya’sı; yıkılan Almanya’nın kaybettiği savaşın bedeli olan Versay Antlaşmasının küllerinden yeniden doğdu. Her şeye rağmen Versay Antlaşması’nın hükümleri 10 Ocak 1920 yılında yürürlüğe girdi.

Almanya Versay Antlaşması ile büyük ölçüde toprak kaybetti ve bütün deniz aşırı sömürgeleri elinden çıktı. Ayrıca antlaşma Almanya’ya büyük ekonomik yükler getirdi. Alman halkının hepsinin savaş suçlusu sayılması, antlaşma maddelerinin ağır ve halkın gururunu rencide edici olmasından dolayı, Almanya’da milliyetçilik akımları başladı. Bu ekonomik buhran ve milliyetçilik akımları ise Alman milletinin Adolf Hitler’i iktidara getirmesine ve dolayısıyla İkinci Dünya Savaşını başlatmasına ve holokost'un gerçekleşmesine sebep oldu.

Versay Antlaşmasının Bozulması
1933'de başa gelen Adolf Hitler; ordunun 3 katı nüfusa ulaşması için emir verdi, Versay antlaşmasıyla 100.000 kişi ile sınırlandırılan ordu 1934 Ekiminde 300.000 kişi olmuştu. Bu gelişim ilk başta muazzam bir gizlilikle yürütüldü. Amiral Erich Raeder’e, deniz kuvvetlerinin şefi, büyük savaş gemilerinin inşası için emir verildi. Bu gemilerin standartları Versay antlaşmasının kısıtladığı boyutların üzerinde, ulaşabilen maksimum boyutlarda olacaktı. Denizaltıların inşası da Versay antlaşması ile yasaklanmıştı ama Hitler için bu bir engel değildi, deniz altı inşasına da başlanılmıştı. Denizaltıların her bir parçası farklı gemiliklerde üretilip montaja hazır hale getiriliyordu. Bu da gizlilik stratejisinin bir parçasıydı. Bunların yanında Adolf Hitler, Hermann Göring’e hava kuvvetleri pilotlarının eğitimi ve askeri uçakların dizaynı görevini verdi. 1935 yılının Mart ayında Adolf Hitler bir kumar oynamaya karar verdi. Hitler, Hermann Göring’i yetkilendirerek, Alman hava kuvvetlerinin varlığını İngiltere ve Fransa’ya bildirmesini istedi. Bu şekilde İngiltere ve Fransa’nın bu gelişime karşı tepkilerinin ölçecekti. Bu gelişimin Versay antlaşmasına direk bir karşı çıkış olmasına rağmen, İngiltere ve Fransa’dan ufak bir tepki geldi. Bunun nedenlerinden biri de bu gelişimin bu devletler tarafından zaten bilinmesiydi. Hafif bir tepkiyle karşılaşan Adolf Hitler daha ileriye gitmek için bir nevi cesaretlendirilmiş oldu. Birkaç gün sonra Adolf Hitler bir kumar daha oynadı ve açıkça ordusunun tanıtımını yaptı. Ordu 36 bölük ve yarım milyon adamdan oluşuyordu. İngiltere ve Fransa’dan yine zayıf bir tepki geldi ve bu zayıf tepkiler adeta Hitlere kumarı kazanmanın rahatlığını veriyordu.

Adolf Hitler boş durmayıp silahlı kuvvetlerinin gücünü daha da artırıyor, aynı zamanda da konuşmalarında barış arzusunu ve savaşın bir çılgınlık olduğunu vurguluyordu. Avusturya’yı kendilerine katmak veya Rhineland’ı tekrardan askerleştirmek gibi bir niyetleri olmadığını ve Versay antlaşmasının gerektirdiği tüm karasal hükümlere saygı duyduklarını, Versay antlaşmasıyla gelen silahsızlandırmanın ve Alman deniz kuvvetlerinin gücünün kısıtlanmasın karşılıklı bir hoşgörü dâhilinde kabul edildiğini açıklıyordu. O dönemlerde Hitler şu sözü söylemiştir:

“Avrupa’da savaşın meşalesini yakan kişi, kaostan başka bir şey ümit edemez.”

1936 Mart’ında Alman bölüklerinin ufak bir kısmı Rey boyları köprülerinin karşısına, Almanya’nın Aachen’e doğru olan, ordusu dağıtılmış bölgeleri Trier ve Saarbruecken’e doğru yürüdüler. Bir kere daha ne İngiltere ne de Fransa bu aşikâr Locarno Paktı ihlaline karşı hiçbir harekette bulunmadılar. Bu pakt 1925’te Almanya’nın isteğiyle imzalanmıştı ve artık Rey boyları’nın batı bölgesinde Alman bölükleri bulunmayacaktı. İşin garip kısmı ise sınırda Fransız askerlerinin sayısının Alman askerleri sayısından çok daha fazla olmasıydı buna rağmen bir tepki eksikliği vardı Fransa’da. Rey boylarının tekrardan askeriyeye kavuşacağı bu dönemde, Hitler’de halka arzusunun tüm Avrupa’da barış olduğunu açıklıyordu. Fransa, Belçika ve birkaç ülkeye daha, yeni barışsal paktlar için görüşme teklif etti. Aynı zamanda Fransa ve Belçika sınırlarında, Alman defansif güçlerinin kuvvetlendirme çalışmaları hızla başlamıştı. Gelişmeler böyle olunca Almanya’da Adolf Hitler'in popülaritesi iyice kabarmıştı. Liderlik konumu iyice güçlenmiş ordu generalleri üzerindeki kontrolü iyice güvenlik altına alınmıştı.

Adolf Hitler’in rey boylarına asker yerleştirmesi Almanya için daha fazla güvenlik, merkez Avrupa’daki devletler (Avusturya ve Çekoslovakya gibi) için ise daha az güvenlik anlamına geliyordu ki bu devletler Fransa’ya güveniyordu, fakat Fransa da Almanya’ya karşı bir tepkide bulunmuyordu. Adolf Hitler bu süreçte zamanı kullanmasını çok iyi bildi, Milletler cemiyetinin İtalya Habeşistan sorunuyla uğraşması, İngiltere ve İtalya’nın arasının açılması ve İtalya yüzünden de Fransa ve İngiltere’nin arasının açılması, Hitler için tam bir fırsat olmuştur. Hal böyle olunca Dr. Schuschnigg tarafından yönetilen Avusturya hükümeti savaş tehdit’ine karşı Almanya’ya ödünler verme çalışmalarına girişti. Avusturya Nazilerini hükümette etkili noktalara atıyorlardı bu adımlar Hitlerin Avusturya bağımsızlığını taahhüt etmesi amacı ile atılıyordu. Avusturya’nın pozisyonu, İtalyan diktatörü Benito Mussolini’nin Almanya ile düşmanlara karşı ittifak kurması sonrası tehlikeye düştü. Bu ittifak Roma - Berlin mihveri olarak bilinir. Bu mihver iki ülke arasında yabancı politikadaki ortak çıkarlara dayalı anlaşmaları içeriyordu.

1936 Kasımında Berlin-Roma mihveri kurulurken bir yandan da Berlin-Tokyo Mihveri, Almanya ile Japonya arasında Sovyet Rusya'ya ve milletlerarası komünizm faaliyetlerine karşı, imzalanmış ve adı da Anti-Komintern Pakt'tır.

Hitler Avusturya'yı ilhak etmeyi düşündüğünde, hemen kuvvet kullanarak değil de Avusturya'da bulunan Naziler tarafından bu fikrini gerçekleştirmeyi planladı. 1937 yılında Avusturya'da Naziler etkilerini iyice artırmaya başladı bunlar devamlı Berlin'le irtibat halinde idiler. Hitler Avusturya'da ve Çekoslovakya'da yaşayan Alman halkının bir hayli fazla olduğunu bildiği için buraları işgal etmeyi düşündü. Zaten amacı da tüm Alman halkının birleştirilmesi (Ein Volk, Ein Reich) idi. Fakat Avusturya başbakanının yaptığı bir hareket Hitler'in düşüncesini engellemiş ve metodunu değiştirmek zorunda bırakmıştır.

Alman orduları Avusturya sınırlarından girerek memleketi işgale başlamış, 12 Mart günü Alman zırhlarının Viyana'ya girmesiyle Avusturya işgal edilmişti. Hitler bu plana Anchluss ismini vermiş fakat hiçbir devlet buna tepki göstermemişti.

Almanya'nın Avusturya'dan sonra Çekoslovakya'ya dönmesi ihtimali Sovyet Rusya'yı endişelendirdi. Rusya bunun üzerine İngiltere ile Fransa'ya başvurdu bunlardan yanıt alamayan Rusya, Almanya ile işbirliğine gitmeye karar verdi.

Adolf Hitler için sıra Çekoslovakya'da bulunan Alman halkının kurtarılması amacıyla Çekoslovakya'yı işgale gelmişti. Çekoslovakya'yı işgale başlayan Nazi Almanya'sı, İngiltere ve Fransa devletini harekete geçirdi. Bu olayın daha ileri gitmesini istemeyen Fransa ve İngiltere, İtalya'ya başvurarak durumu yatıştırmaya gittiler ve daha sonra 29 Eylül 1938'de Münih Konferansı yapıldı ve buna göre; Südetler Almanlara teslim edilecek ve Çekoslovakya dağılacaktı. Çekoslovak ittifakı olan Sovyet Rusya'nın bu konferansa çağrılmaması hem Rusya'nın itibarını zedelemiş hem de İngiltere ve Fransa ittifakını sona erdirmiştir. Bunun üzerine Sovyetler Almanlarla işbirliğine daha ağırlık vermiştir.

Sovyet Rusya Almanya ile bir saldırmazlık paktı imzalamaya karar verdi, Adolf Hitler'in bu genişleme politikasından kendini uzak tutmak istiyordu, her ne kadar Adolf Hitler, 2. dünya savaşı başladığında Moskova’ya girmiş olacaksa da, bu pakt bir süreliğine de olsa iki tarafı da rahatlatacaktı. Almanya’nın bu paktla hedeflediği, hedefini rahatça Fransa’ya çevirmekti, Rusya’nın bu pakttan beklentisi ise Almanya’dan gelebilecek olası bir tehdidi önlemekti.

Adolf Hitler'in önünde Polonya'yı almak için artık bir engel kalmamıştı. Polonya Batılı devletlerin desteğine başvurmuştu. Bunun üzerine Adolf Hitler iyice sinirlenerek 1 Eylül 1939 günü Polonya topraklarına girmeye başladı. Polonya, Batılı devletlerin verdiği garantiyi yerine getirmesini istedi; bunun üzerine İngiltere ve Fransa Almanya'ya bir ültimatom vererek geri çekilmesini istedi; ancak Adolf Hitler bunu göz ardı etti. Bunun üzerine 3 Eylül 1939 günü İngiltere ve Fransa, Almanya'ya savaş ilan ederek II. Dünya Savaşını başlatmış oldular. Polonya Almanya’ya 21 Eylül 1939 günü daha fazla direnemedi ve II. Dünya savaşı resmen başlamış oldu.